Prana evrensel yaşam enerjisidir. Bu enerji herkese açık olan ve kişinin yaşamak için zaten kullandığı bir enerjidir. Peki eğer halihazırda herkes bu enerjiyi zaten kullanıyorsa, ve bu enerji zaten heryerde mevcutsa bu enerji üzerine çalışma yapmanın önemi nedir? Bunun örneğini şu şekilde verebiliriz: Prana’yı yani evrensel enerjiyi güneş olarak düşünelim, güneş enerjisini yani ışığını ve sıcaklığını herkese ve heryere verir, bunda herhangi bir ayrım gözetmez, ama yine de bu enerjiden herkes aynı miktarda faydalanmaz! Prana da bedene farklı yollardan girer ama biraz çalışma ile bu enerjiyi daha fazla toplama ve bu enerjiden faydalanma mümkündür.
Bir başka bakış açısından baktığımızda, nefes ile akıl arasında sıkı bir ilişki olduğunu görürüz. Örneğin kişi sinirli olduğu zaman kısa ve sık nefes alma – ya da daha kötüsü nefesini tutma eğilimi içindedir, tersine rahatladığında ise nefesi sakinleşir ve yavaşlar. İşte bilgeler nefes ve akıl ilişkisini şu şekilde tanımlar “acaba aklın karıştığı için mi nefesin sıklaştı, yoksa nefesin sıklaştığı için mi aklın karıştı?”... Gerçekten de, sinirlendiğinizde ya da bir şey sizi dengeden çıkardığında, eğer bunu fark eder ve nefes düzeninizi normale döndürebilirseniz, sinirlilik halinizin de geçtiğini fark edeceksinizdir. Bu durumda nefes ile düşünceler arasında oldukça yakın bir lilişki olduğunu söylemek mümkündür.
Pranayama işte bize bu imkanı verir, kelime anlamı ile Prana yaşam enerjisi, yama ise kontrol demektir, Pranayama da evrensel yaşam enerjisinin kontrolü demektir. Raja yoga bildiğiniz gibi akılsal kontrol üzerine kurulu bir sisteme sahiptir ve raja yoga altında yapılan tüm çalışmalar hep bu kontrolü sağlama çabasındadır. Pranayama da yine bu akılsal kontrole ulaşmanın endirekt yollarından biridir ve kişi nefes hakimiyeti ile önce zihinsel faaliyeti yavaşlatmak, diğer yandan evrensel enerji prana’nın daha fazla kişide toplanmasını sağlamak, böylelikle kişinin enerji kanallarının açılmasını sağlamaktır.
Peki prana görülebilir bir enerji midir ya da biz pranayı aldığımızı nasıl bilmekteyiz? Yoga sisteminde, kişinin 5 bedene sahip olduğunu geçtiğimiz yazılarda bahsetmiştik. Bunlara pancha koşa – Beş kılıf adı verilmektedir. Yoga uygulamaları ile kişi, bu beş bedeni tanımlamaya ve bu beş bedeni aşarak birliği deneyimlemeye çabalamaktadır, işte bunu başaran kişi belki yeni bir şey keşfetmemektedir – çünkü zaten birlik oradadır, ama kişi varolan gerçekliği apaçık olarak deneyimlemektedir. İşte bunu deneyimleyebilen kişiler için yoga’yı başarmış, aydınlanmaya ulaşmış, vs gibi tanımlamalar kullanılmaktadır.
Pranayama ile devam etmeden önce, kısaca bu beş bedeni inceleyelim:
(1) Annamaya Koşa: Bu etten, kemikten oluşan fizik bedendir.
(2) Pranamaya Koşa: Bedende bulunan 7 ana çakranın, sekonder çakraların ve enerji kanalları olan nadi’lerin bulunduğu bedendir. Kişinin kirlian fotoğrafları ile resmedilen aurası – yani enerji alanı, bu bedendir.
(3) Manomaya Koşa: Akılsal bedendir. Bu nedenle, kişinin tüm düşüncelerinin şekillendiği bedendir.
(4) Vijnanamaya Kosha: Bu zihinsel kılıftır. Zihin, kişi üzerinde ayrım gücünü veren – yani oluşan düşünceler üzerinde tercih yapmasını sağlayan araçtır.
(5) Anandamaya Kosha: Buna nedensel beden de denmektedir. Uykusuz, derin uyku olarak da tanımlanabilir. Kişinin tüm geçmiş izlenimlerinin (samsara) ve gerçekleşmemiş tüm arzularının (vasana) bu bedende olduğu söylenir. Ananda, kelime olarak herhangi bir şekil veya şart olmadan duyulan haz ya da mutluluk halidir.
Peki, bu bedenler üzerinde hakimiyet nasıl sağlanır? Bunu başka bir yazıda detaylıca inceleriz, her bir beden için farklı uygulamalar yapılması mümkündür, ama konumuz gereği Pranayama, direkt olarak Pranamaya Koşa’ya etki ettiğini burada söylemek isterim. Yine de kısa bir açıklama yapmak gerekirse, kişinin bu bedenleri ile sürekli olarak ilişki içinde olması kaçınılmazdır, yani yoga size zaten ilişki içinde olmadığınız yeni bir şey sunmamaktadır, bunu bir iki örnekle açıklamaya çalışmak isterim:
Fizik bedenimiz hepimiz için aşikar, zaten fizik bedenimizle beş duyumuz aracılığıyla sürekli bir ilişki içindeyizdir, örneğin aynaya bakarız ve bedenimizi görürüz, ellerimizle dokunarak, koklayarak, vs bu bedenimizle ilişki kurmamız mümkündür. Örneğin bedenine aşırı önem veren kişiler için bu bedenin diğer bedenlere göre baskın olduğunu söylemek mümkündür. Pranamaya koşa ile de ilişki kurmak mümkün, örneğin her tür şifa çalışması bu beden üzerinden yapılmaktadır, örneğin oldukça popüler olan reiki, direkt olarak bu enerji bedeni üzerinde çalışmaktadır. Kişi biraz çalışma ile enerji kanallarını ya da merkezlerini hissetmeye başlayabilmektedir. Örneğin şifacıların bu bedeni diğer bedenlerine göre daha baskın olarak ilişki içinde olduğunu söyleyebiliriz. Aynı şekilde kişi düşündüğü sürece, Manomaya koşa ile ilişki içindedir. Yani aklımızın sürekli olarak fikir üretmesi bizde bu bedenin baskın olduğunu gösterir, bu düşünceler satvik olabilir yani kişiye huzur ve mutluluk verebilir, rajasik olabilir yani kişiyi harekete iterek kişiyi sürekli bir devinim içine sokabilir, ya da tamasik bir hale getirebilir yani düşünceler karanlıktır ve mutluluk ve huzur amacı gütmemektedir. Ancak her durumda, kişi düşündüğü sürece bu beden ile ilişki içindedir. Vijnanamaya Koşa ise zihinsel bedendir ve kişi alternatif sunan ayrım gücüne bu beden sayesinde ulaşır, düşünürler, filozoflar akıl ve zihin bedeni baskın olan kişilerdir, ayrım gücü (yani gerçek olanı gerçek olmayandan ayırt etme yeteneği) kişide baskın olmaya başladıkça, kişi akıl bedenden daha çok baskın hale gelmeye başlayacaktır. Bir üst beden olan Anandamaya koşa ise kişinin mutluluk halidir. Bu mutluluğu ilahi mutluluk olarak tanımlar bir çok kitap ama burada şunu söylemek isterim ki, mutluluğun ilahi olması mutluluğun kalitesi ile değill, süresi ile ilgilidir. Örneğin bunu metinler şu şekilde açıklar, dünyada herşeye sahip olan bir kişinin (maddi manevi refahı tam ve kesin olarak yerinde olan bir kişinin) mutluluğu 1 olarak kabul edilirse, daha üst planlarda bu mutluluk hali yüzün katları halinde büyümektedir. Ancak hissedilen mutluluk tam ve kesin olarak aynıdır! O halde, yapmamız gereken mutluluğun ne olduğunu öğrenmektir...
Konu çok geniş olduğu için daha fazla dağıtmadan konumuza dönmek istiyorum, mutluluk analizlerini daha sonraya bırakabiliriz. Bu bedenleri günlük hayatta zaten herkes kullanıyor dedik, bunu bir örnekle açıklayalım: örneğin şeker hastası olan bir kişi düşünelim. Şimdi bu kişi önce tatlıyı duyu organlarıyla algılasın (mesela markette bir çikolata görsün) bu, kişide fiziksel değişime sebebiyet verir (örneğin ağzı sulanır), çünkü pranik bedendeki enerji dengelerini değişmiştir ve dengenin bozulması akılda karışıklığa sebep vermiştir, kişinin aklında dengeyi tekrardan sağlamak için tatlı yeme isteği uyanmıştır. Ancak zihin beden, kişiye tatlıyı hemen yemeden önce şunu hatırlatır, “diabet hastası olduğu için tatlı yememen gerekir, ama yersen tatlı yeme ihtiyacın giderilecektir.” Burada kişi tekrar akıl bedende karar verir ve tatlıyı yer veya yemez. Yemesi anında yani çikolatayı ağzına aldığı andaki hissettiği doyum ve haz duygusu anında kişi mutluluk bedenindedir. İşte bu şekilde bakacak olursak, herkes sürekli olarak tüm bedenleri ile ilişki içindedir, yani birileri bu bedenlerinin farkında, diğerleri ise bu farkındalığa ulaşamıyor gibi bir şey söz konusu değildir, bu nokta önemlidir.
Yoga sistemine göre, Prana, beden üzerinde işlevlerine göre farklı isimler almaktadır;
(1) Udana: baş bölgesindedir ve duyu organları ve düşünme sisteminden sorumludur.
(2) Prana: Göğüs bölgesindedir ve konuşma ve soluk ile ilgilidir.
(3) Samana: Göğüs ve göbek arasındadır ve sindirim ve kanın devri-daimi ile ilgilidir.
(4) Apana: Göbek bölgesindedir. Dışkılama ve üreme ile ilgilidir.
(5) Vyana: tüm bedeni kapsamaktadır. Hareketi ve diğer pranaların bedeni çindeki uyumunu sağlamakla ilgilidir.
Bu pranalar dışında da bazı alt pranalar mevcuttur. Ancak özellikle altını çizmek istediğim şey, aslında prana’nın tek olduğu ancak sadece fonksiyonel açıdan baktığımzda farklı isimlere bürünmesidir. Yoksa farklı beş çeşit enerji mevcut değildir, enerji bir ve tektir. İyi enerji ve kötü enerji, düşük seviyeli enerji ve yüksek seviyeli enerji gibi kavramlar tamamen görecelidir ve evrensel olarak baktığınızda herhangi bir anlamı yoktur. Prana’yı bu açıdan nötr bir enerji olarak düşünmek gerekir, bu bilimsel bir keşifte olduğu gibidir, atomun bulunması ile insanlığa hizmet etmek mümkün olabileceği gibi, bomba yaparak insanlığı yok etmek de mümkündür. Atomun keşfinin aynı olduğu halde farklı sonuçlara gitmesi olasılığı, aynı şekilde enerji için de geçerlidir. Prana nötrdür, ama onu iyi ya da kötü hale getirmek, kişide hangi değerin (guna’nın yani sattva/rajas/tamas’ın) hakim olduğu ile ilgilidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder