15 Şubat 2008

Devi Gita

1. Bölüm: Yüce Tanrıça’nın Dağ kralı Himalaya ve Tanrılara gözükmesi

Janamejaya dedi ki;
1.1 Daha önce, yüce parlak gücün Himalaya’nın tepesinde kendini tezahür ettirdiğinden bahsettin, Dağın Efendisi. Ama bundan daha önce sadece geçiştirerek bahsettin, şimdi bunu bana tüm detaylarıyla anlat.
1.2 Düşüncelere dalmış hangi kişi Şakti’nin nektar gibi hikayelerini içmekten yorulur ki?
İlahi Nektarı* içenlere ölüm gelmesine rağmen, O’nun bu fiillerini dinleyenlere (ölüm) gelmez.
Vyasa dedi ki;
1.3 Sen kutsanmış ve (yapman gerekenleri) tamamen yerine getirmişsin; yüce kalpli olanlar tarafından yetiştirilmişsin, Ve sen talihlisin, çünkü Tanrıça’ya gerçekten adanmaya sahipsin.
1.4 Ey Kral, bu eski hikayeyi dinle. Sati’nin bedeni alevler içinde kül olduğunda, sersemlemiş Şiva orada burada hareketsizce yere düşerek, etrafta amaçsızca dolaştı.
1.5 Bu tezahür etmiş dünyanın farkında bile değildi, aklı tamamen meşguldü. Soğukkanlılığını tekrar kazandığında, zamanını Tanrıça’nın gerçek biçimi üzerine tefekküre dalarak geçirdi.
1.6 Diğer yandan, hareket eden ve etmeyen herşeyiyle üç-katlı evren tüm uğurlu cazibesini yitirdi, okyanuslarıyla, kıtalarıyla ve dağlarıyla tüm dünya enerjisinden yoksun kalınca,
1.7 Neşe, her bir varlığın kalbinde kuruyup büzüştü. Tüm insanlar umutsuzdu, endişeden bitkin ruhları tükenmişti.
1.8 Sonra, bu perişanlık denizinde sürekli boğulurken, (bir) hastalıkla tükenmeye başladılar. Gezegenler uğursuzca geriledi; tanrıların talihi azaldı.
1.9 Krallar da Sati’nin ölümüyle oluşan maddesel ve ruhsal gücün hareketiyle talihsizliğin acısını çektiler. İşte o anda ismi Taraka olan büyük iblis ortaya çıktı.
1.10 Brahma’dan “Sadece Şiva’nın meşru oğlu seni öldürebilecektir” lütfunu (sözünü) alan iblis üç katlı evrenin hakimi oldu.
1.11 Ölümü Brahma tarafından (sabit bir şekilde) belirlendiğinde, Şiva’nın meşru oğlu olmadığını bilen bu büyük kötü ruh, kükredi ve sevinçten havalara uçtu.
1.12 Ve tüm tanrılar, Taraka tarafından saldırılıp, evlerinden sürüldüler, Şiva’nın meşru oğlunun yokluğundan dolayı sürekli endişe durumunda yaşadılar.
Tanrılar düşündüler ki;
1.13 Şiva’nın bir karısı yok; nasıl bir oğul meydana getirebilir ki? İyi talih olmadan, nasıl işleri yoluna koyabiliriz?
Vyasa devam etti;
1.14 Böylece, endişeyle ıstırap içinde olarak, tüm tanrılar Vişnu’nun cennetine yolculuk ettiler, ve ondan özel tavsiyeler aldılar. O da, (bu) uygun başvurularını açıkladı.
Vişnu dedi ki;
1.15 Uğurlu Tanrıça dilekleri-gerçekleştiren bir ağaç olduğu halde neden bu kadar endişelisiniz? Değerli Taşlarla Süslü Ada cennetinde Evrenin hükümdarı olarak oturarak, O her zaman dikkatle izleyendir.
1.16 Bizi görmezden gelmesinin sebebi bizlerin kötü davranışlarıdır. Dünya’nın Annesinin bu cezası sadece öğrenimimiz içindir.
1.17 Nasıl ki bir anne çocuğuna yüz verirken de, cezalandırırken de şefkat eksikliği çekmez, Dünya’nın Annesi de erdem ve kötü alışkanlıklarımıza nezaret ederken aynı şekilde hisseder (şefkati azalmaz).
1.18 Bir çocuk uygun davranışların sınırını her adımda ihlal ettiğinde, kendi annesi dışında onu dünyada kim affeder?
1.19 Bu nedenle, daha fazla geciktirmeden yüce Anne’ye teslim olmak için içten kalplerle gidin. Sizin istediğinizin üstesinden gelecektir.
Vyasa devam etti;
1.20 Tüm tanrılara böylece tembih ederek, karısıyla birlikte yüce Vişnu –Tanrıların başı olarak- diğerleriyle birlikte yola çıktı.
1.21 Büyük sarp kayalıklara, Himalaya’ya, dağların Efendisine geldi ve tüm tanrılar adanma ön hazırlıklarına başladılar.
1.22 Sonra, törensel ayinlerini iyi bilerek, “Anne kurbanı”nı yaptılar. Ey kral, tüm tanrılar (bunu), üçüncü gün törenleri dahil, ayinlerin kurallarına uymada acele ederek yaptılar.
1.23 Bazı tanrılar tamamen meditasyona dalmışlardı, diğerleri ise sadece onun (Tanrıçanın) ismine odaklanmıştı. Bazıları Onun (Tanrıça’nın) ilahilerine konsantre olmuştu, bazı diğerleri ise onun isimlerini tekrar tekrar okumaya niyetlenmişti.
1.24 Bazıları mantralar okuyordu, ya da başka diğer sert çileler uyguluyordu. Bazıları akılsal kurbanda bulunuyordu, ve diğerleri de bedenlerine mistik güçler yüklemişti.
1.25 Bıkmadan usanmadan Hrillekha olarak bilinen mantrayla yüce Şakti’ye sevgi ve saygıyla adandılar. Böylece bir çok yıl geçti, ey Janamejaya.
1.26 Birdenbire, Chaitra ayının 9. ay gününde, Cuma günü metinlerde ortaya konan parlak güç tanrıların önünde belirdi.
1.27 Dört Veda tarafından insan-şeklinde-bedenlenmiş her yönüyle methedilendi, on milyon güneş gibi alevler saçtı, yine de on milyon ay gibi serinletti.
1.28 On milyon yıldırım gibi çakarak hafifçe kırmızıya boyanmış bu yüce parlak güç, ileriye doğru ışıldayan yukarıyı, bir uçtan diğer ucu ve (bunların) ortasını kapsamadı.
1.29 Başı ve sonu olmayan, bedeni, elleri ya da diğer uzuvları olmayan, ne bir kadın ne erkek ne de ikisinin birleşimi bir bedeni olmayandı.
1.30 Göz kamaştıran parlaklık tanrıların gözlerini kör etti, ey Kral. Tekrar görüşleri geri geldiğinde, tanrılar seyretti
1.31 Şimdi bir kadın bedeninde gözüken, çekici ve hoş olan bu ışığı. O, son derece güzel uzuvları olan, gençliğin verdiği tazeliği olan bir genç kızdı.
1.32 Dolgun, kalkık göğüsleri bir lotusun şişkin goncalarını utandırırdı. Kemeri ve halhalları çıngırdayan bir grup zil gibi şıkırdıyordu.
1.33 Altından gerdanlık, kolluklar, bileziklerle süslenmişti, boynu paha biçilmez taşlardan bir zincir ile göz kamaştırıyordu.
1.34 Yanaklarındaki bukleler açmış narin Ketaka çiçeği üzerindeki kara arı kümesi gibi yumuşak ve titrek bir ışıkla parlıyordu. İnce bir güzelliğe sahip göbeğinden aşağı inen çizgi kavisli kalçalarının büyüsünü artırıyordu.
1.35 Bir parça naneli kafurla karıştırılmış baharatlı betel** çiğniyordu. Parlayan altından sarkık küpeleri lotus yüzünü onurlandırıyordu.
1.36 Uzun kaşlarının üstünde alnı hilal görüntüsünde parlıyordu. Gözleri kırmızı lotüs yapraklarıydı, burnu ağırbaşlıydı, dudakları nektar gibiydi.
1.37 Dişleri beyaz yaseminin goncalarını andırıyordu; boynunu bir ipe dizilmiş inciler çevreliyordu. Hilal şeklindeki tacı mücevherlerle ışıldıyordu; yeni ay gibi parlayan süslerle süslenmişti.
1.38 Yasemin çiçeklerinden bir çelenk gür saçlarını aydınlatıyordu. Üç gözü de oyuncu halini yansıtırken, alnında (-ortasında) safranla (boyanmış) bir nokta vardı.
1.39 Üç gözlü ve dört-başlı olarak, cömertliğini ve güvenliğinin güvencesini el hareketiyle gösterirken, (diğer yandan) ilmik ve üvendire tutuyordu. Kırmızı renkte giyinmişti, bir nar çiçeği gibi parlak görünüyordu.
1.40 Tümü aşk için uygun giysilerle zengince süslenmiş olarak, (O’na) tüm tanrılarca saygı ve sevgide bulunuldu. Tüm arzuları tatmin eden O, Herşeyin Anasıydı, herşeyin Aldatıcısıydı.
1.41 Anne’nin sevecen ve bir o kadar hoş yüzü, lotus ağzında hafif bir gülümseme gösterdi. Tanrılar bu yapmacıksız gerçek şefkatin bedenlenmiş halini kendi huzurlarında seyrettiler.
1.42 Onu, bedenlenmiş şefkati, görünce, konuşamaz bir halde ve sessizce göz yaşlarına boğulmuş olarak tüm tanrı kalabalığı öne eğildi.
1.43 Soğukkanlılıklarını tekrar kazanmaya çabalarken, boyunları adanmayla eğildi, gözleri sevgiden doğan neşe gözyaşlarıyla dolarak Dünyanın Annesini ilahilerle yücelttiler.
Tanrılar dedi ki;
1.44 Tanrıça’ya, Yüce Tanrıça’ya selamlar; Uğurlu Olan’a her zaman selamlar! Doğaya, hayırlı olana selamlar; bizler önünde dikkatle kibirimizi kırıyoruz (önünde eğiliyoruz).
1.45 O’na, ateşin rengine, çileci güçle bir güneş gibi parlayana, ve fiilin meyvesine ulaşmada saygı ve sevgiyle adanana, O’na, Tanrıça Durga’ya, sığınmak için gidiyorum. Hızlı geçiş yerinin salına selamlar.
1.46 Tanrılar tüm hayvanların konuştuğu Tanrıça Konuşmasını yarattı. Bu Konuşma bize memnuniyet vermekte, bu inek yiyecek ve güç getirmekte. O, iyi bir şekilde methedildi, bize gelsin (-mesini dileriz.)
1.47 Brahma tarafından methedilen Kalaratri’ye, Vaishnavi’ye, Skanda’nın Annesine, Sarasvati’ye, Aditi’ye, Daksha’nın kızına, saf Uğurlu Olan’a başımızı eğerek selam veriyoruz.
1.48 Bizler seni Mahalakşimihi olarak biliyoruz, biz sana herşeyin Şakti’si olarak meditasyon yapıyoruz. Tanrıça bize bilgisi ve (yaptığımız) meditasyonla ilham versin.
1.49 O’nun kozmik Beden biçimine selam olsun, O’nun kozmik Ruh biçimine selam olsun. O’nun Tezahür etmemiş Durumuna selam olsun, O’nun şanlı Brahman biçimine selam olsun.
1.50 Cehalet gücü vasıtasıyla, tıpkı bir ipin bir yılan, çelenk ve benzeri olarak görünmesi gibi, O kendini dünya olarak gösteriyor. Bilgi gücü vasıtasıyla, O, dünyayı tekrar kendi içinde çözüp kaybediyor. Biz, Evrenin Hakimini yüceltiyoruz.
1.51 Özü saf bilinç olanı, Tat sözüyle temsil edileni ve doğası azalmayan saadet olanı yüceltiyoruz. O, Veda’larca amaç olarak bahsedilendir.
1.52 Beş kılıfı aşan, bilincin üç durumunun tanığı olan O, aynı zamanda bireysel ruhun özüdür, ve Tvam kelimesiyle temsil edilir.
1.53 Om hecesinin biçimindeki O’na selamlar, Hrim hecesinde bedenlenmiş O’na selamlar. Türlü türlü mantralardan oluşan O’na, yani Sana, şefkatli Tanrıça’ya selamlar! Selamlar!
Vyasa devam etti;
1.54 Böylece tanrılarca methedilince, Değerli Taşlarla Süslü Adada oturan O, tatlı neşeli bir tonda konuşan guguk kuşu gibi cevap verdi.
Kutsal Tanrıça konuştu;
1.55 Ey bilge tanrılar, hepinizi bir araya getiren sebebi açıklayın. Ben her zaman lütuf verenim, adanmışlarımın dileklerini yerine getiren ağacım.
1.56 Sizler adanmışlıkla parlıyorsunuz, o halde ben sizin yanıbaşınızda dururken neden endişelisiniz? Ben adanmışlarımı samsara’nın sıkıntılı okyanusundan kurtarırım.
1.57 Ey, tanrıların en iyisi, bu sözlerimin samimi olduğunu bilin.
Vyasa devam etti;
Bu sevgi dolu neşe aşılayan sözleri duyunca, tanrılar kalplerinde hoşnut oldular.
1.58 Korkularından arınarak, ölümsüz olanlar kendi ateşten gömleklerini açıkladılar, ey Kral.
Tanrılar dedi ki;
Bu üç dünyada senin için bilinmez yoktur,
1.59 Sen ki, her şeyi bilensin, herşeyin cisimlenmiş tanığısın, ey yüce Hakim. İblislerin şefi Taraka bize gece gündüz işkence ediyor.
1.60 Ölümü sadece Şiva’nın oğlunun ellerinden olabilir – ki bu Brahma tarafından bu şekilde ayarlandı, ey Uğurlu Olan. Ama senin de bildiğin gibi, Yüce Hakim, Şiva’nın karısı yok.
1.61 Cahil varlıklar her şeyi bilene neyi ifşa edebilirler ki? Kısaca durumumuz bu; kalanını sen çıkarabilirsin, ey Anne.
1.62 Biz senin lotus ayaklarına her zaman hiç-bir-başka yöne yönelmeyen bir adanma gösteriyoruz; bu bizim en başta gelen dileğimizdir. Senin bir beden alman için ayrıca dua ediyoruz.
Vyasa devam etti;
1.63 Yüce Hakim onların bu sözlerini dinledi ve cevap verdi.
Tanrıça konuştu;
Gauri olan gücüm Himalaya’da doğacak.
1.64 Şiva’ya gelin olarak verilecek ve ihtiyacınız olanı size sağlayacak. Bu ciddi arzunuz için benim lotus ayaklarıma adanacaksınız.
1.65 Yoğun adanmayla derinden etkilenmiş Himalaya, sadakatle kalbinde bana sevgi ve saygıda bulunuyor. Böylece, onun evinde doğmayı bir zevk olarak görmekteyim.
Vyasa dedi ki;
1.66 Fazlasıyla nazik sözlerini duyunca, Himalaya kendi adına Yüce Mutlak Kraliçeye, gözleri ve gırtlağı gözyaşlarıyla dolu olarak cevap verdi.
Himalaya dedi ki;
1.67 Kimi beğenmeyi dilersen onu fazlasıyla yüceltiyorsun, sınırsız varlık ve şuuru kapsayan seninle karşılaştırıldığında anlayışsız ve hareketsiz olan ben kimim ki?
1.68 Ey lekesiz olan, yüzlerce doğum içinde at-kurbanları ve diğer kefaretleri yerine getirmekten doğan hakları saysak bile, senin baban haline gelmem hayret ettirici.
1.69 Şimdi ünlü olacağım, çünkü tüm Dünya şöyle düşünecek; “Dünya’nın Annesi şu Himalaya’nın kızı oldu, hayretlerden hayret beğen! Ne kadar kutsanmış ve talihli biri!
1.70 Rahmi on milyonlarca dünyayı içeren O (Tanrıça) onun kızı olarak doğdu – ona (Himalaya’ya) denk olan başka kimse var mı?”
1.71 Atalarımın dinlenmesi için ne gibi bir göksel alem (krallık) hazırlandı bilmiyorum, benim gibi birinin kendi aileleri içinde doğması onlar için büyük bir kutsama.
1.72 Sevgi dolu şefkatinle bana şimdiden iyilik yapan Sen, bana aynı zamanda tüm Upanişad’larda açıklanan gerçek doğanı da anlatır mısın?
1.73 Ve bunun da ötesinde, hem yoga hem de adanmayla birleşmiş bilgi yollarını metinlerle de onaylanmış haliyle anlatır mısın? Yüce Hakim, bunları anlat ki, ben de seninle bir olabileyim.
Vyasa dedi ki,
1.74 Himalaya’nın bu sözlerini duyunca, (Tanrıça’nın) yüzü şefkatle doldu ve Anne metinlerde gizlenen mistik öğretilerini açığa çıkarma işini üstlendi.

*) ambrosia
**) betel: Tıbbi faydalari olan bir çeşit baharatlı ot.

2. Bölüm: Yaradılışın Yüce Sebebi olarak Tanrıça ...

Tanrıça konuştu;
2.1 Tüm tanrılar söylemem gerekeni duymak için hazır bulunsunlar. Bu sözlerimi sadece duyarak bile, kişi benim özsel doğama ulaşır.
2.2 Sadece ben başlangıçta vardım; başka hiç bir şey yoktu, Ey Dağ Kralı. Benim gerçek Özben’im saf şuur, en yüksek zeka, tek yüce Brahman olarak bilinir.
2.3 Bu, mantığın ötesindedir, tanımlanamaz, karşılaştırılamaz, bozulamaz. Bunun içinden Maya diye bilinen belli bir güç yavaşça gelişmiştir.
2.4 Bu Maya ne gerçektir, ne gerçek değildir, ne de her ikisidir (her ikisinin birleşimidir), çünkü bunlar (birbirleriyle) bağdaşmaz. Bu tip vasıfları noksan olan bu belirsiz varlık her zaman (kendi kendine) vardı.
2.5 Nasıl ki ısı ateşe, parlaklık güneşe, serin ışık aya özgüdür, bu Maya da sabit (ve değişmez) bir biçimde bana özgüdür.
2.6 Dünyevi ilgilerin derin uykuda yok olması gibi, bu Maya’nın içinde ruhların fiilleri, ruhların kendisi, ve çağlar da üstünlükleri olmadan zamanla çözülürler.
2.7 Bana has bu güçle birleşildiğinde, Ben kozmik tohum olurum. (aslında) kendi hamuru olan Ben’i az tanıyarak, bu güç kusurlu olma eğilimindedir.
2.8 Şuurla olan ilgisi yoluyla, Maya’ya dünyanın iyi ve verimli çalışan sebebi denir. Görünen alemlerdeki evrimi yoluyla, onun maddesel sebep olduğu söylenir.
2.9 Bazıları bu Maya’ya çilenin gücü derler, diğerleri karanlık derler; yine bazıları donukluk, ya da bilgi, yanılsama, madde, doğa, enerji ya da doğmamış (derler).
2.10 Şaiva çalışmalarında bulunanlar, buna zeka derler, Vedantinlerse cehalet olara adlandırırlar.
2.11 Hem Vedik hem de diğer kutsal metinlerde bulunan isimler işte böyle çeşitlidir. Maya bizlerin algılayabildiği bir şey olduğundan, şuursuz maddenin doğasına sahiptir; bilgi onu yok edebildiğinden, o gerçekten var olmamaktadır.
2.12 Şuur bizlerin algılayabileceği bir şey değildir; bizlerin algılayabileceği şey doğrusu şuursuzluktur. Şuur, kendi-kendine-ışıldayandır, onu başka hiç bir şey aydınlatmaz.
2.13 Hatta o kendini de aydınlatmaz, çünkü bu sonsuz gerileme safsatasına yol açardı. Bir (yapan) ajanın ve ona göre hareket eden nesnenin ayrı varlıklar olması gibi, bu şuurun kendisi de öyledir, bir lamba gibidir.
2.14 Bir yandan parlak bir şekilde parlarken, kendi olmayan diğerlerini de aydınlatır. Ey Dağ, bunu bil, çünkü böylece benim doğama ait olan bu şuurun ebedi olduğunu ispat ettim.
2.15 Görünen dünya sürekli olarak uyanıklık, rüya ve derin uykunun çeşitli durumlarında belirip ortadan kaybolur. Saf şuur asla bu tip dalgalanmalar deneyimlemez.
2.16 Hatta bu şuurun kendisi algılama nesnesi haline gelince de, o zaman bu algılamanın tanığı önceden olduğu gibi gerçek saf şuur olarak kalır.
2.17 Ve bu kadim metinleri çalışmış bulunanlar, gerçek olduğu ilan edilmiş şuura ebedi gözüyle bakarlar. Onun (şuurun) doğası saadettir, çünkü yüce sevginin nesnesidir.
2.18 “Ben sona ermeyeyim (yok olmayayım); her zaman var olayım” hissi Özben’e duyulan sevgide kökleşir. Elbette benimle başka diğer tüm şeyler arasında gerçek bir ilişki yoktur, çünkü diğer herşey sahtedir (gerçek değildir).
2.19 Bu nedenle, ben gerçek bölünmez tamlık olarak sayılırım. Ve bu şuur Özben’in bir vasfı değildir, çünkü öyle olsaydı Özben bir nesne gibi olurdu.
2.20 Şuurda nesnel durumun muhtemel hiç bir izi bulunamaz. Ve o halde, şuurun da vasıfları yoktur: şuur, şuurun kendisinden ayrılabilen bir değer değildir.
2.21 Bu nedenle, Özben özünde, her zaman, şuurdur ve aynı zamanda saadettir. O, gerçektir ve tamdır, tüm ilişkilerin ötesindedir ve ikilik (dualite) yanılgısından özgürdür.
2.22 Ancak bu Özben kendi Maya’sının gücüyle arzularla, fiillerle ve benzerleriyle aynı amaç için birleşti, karma kanunu ile uyuşarak zamanla olgunlaşan önceki deneyimlerinin etkisiyle,
2.23 ve ilksel elementleri şaşkına çevirerek, yaratma arzusuyla dolu olarak ortaya çıkmaya başladı. Açığa çıkan zekadan yoksun yaradılış sana daha da açıklanacaktır, ey Dağ Kralı.
2.24 Bu bahsettiğim benim sıradışı biçimim yavaştan gelişmemiştir, tezahür etmemiştir, yine de Maya’nın gücüyle bölümlere ayrılmış hale gelir.
2.25 Tüm kadim metinler bunu sebeplerin sebebi olarak; tüm elementlerin gerisindeki ilksel esas olarak ve varlığın biçimine sahip olan şuur, saadet olarak ilan ederler.
2.26 O, tüm karmanın yoğunlaştırılmış halidir; iradenin, bilginin ve fiilin merkezidir; Hrim mantrasıyla ifade edilir, ilksel ilkedir – böyle olduğu söylenir.
2.27 Bu ilksel esastan sesin süptil değerini ihsan eden eter (boşluk) doğmuştur. Sonra dokunma değeriyle nitelendirilen hava ortaya çıkmıştır, bunu görünen biçimle nitelendirilen ateş takip etmiştir.
2.28 Sonra tatla nitelendirilen su ortaya çıkmıştır; sonra kokuyla nitelendirilen toprak ortaya çıkmıştır. Eter’in tek değeri sestir; hava ise dokunma ve sesi ihsan etmektetir.
2.29 Bilgelere göre, ateşin, ses, dokunma ve görünen biçim değerleri vardır; suyun ise ses, dokunma, görünen biçim ve tat olan dört değeri vardır.
2.30 Toprağın ses, dokunma, görünen biçim, tat ve koku olan beş değeri vardır. Bu süptil elementlerden, Süptil Beden olarak adlandırılan yüce kozmik ipliğin varlığı ortaya çıkar.
2.31 Bu, heryeri kaplayan olarak ilan edilir, bu Özben’in Süptil Bedeni’dir. Tezahür etmemiş olan, daha önce bahsetmiş olduğum Nedensel bedendir.
2.32 O’nun içinde (Nedensel Bedende), dünyanın tohumu bulunur, ve bundan Süptil Beden yavaşça gelişir. Bundan, beş katlı üretim süreciyle, kaba elementler
2.33 sayıca beş olan (kaba elementler) ortaya çıkar. Şimdi bu süreci açıklayacağım. Daha önce bahsedilen tüm bu elementler ikiye bölünür,
2.34 İkiye bölünmüş yarımlardan biri de dörde bölünür, ey Dağ. Her bir elementin bölünmemiş yarımı, dörde bölünen çeyreklerden biriyle birleşir ve her element beş katlı hale gelir.
2.35-36 Ve böylece Özben’in Kozmik Beden’ini, ya da Kaba Bedenini oluştururlar. Beş elementte bulunan açık yönlerinden –her biri tek bir elementten olacak şekilde- duyma ve diğer duyu organları ortaya çıkar. Tüm elementlerin hepsinin birbiriyle karışmasından oluşan açık yönlerinden tek olan ama farklı fonksiyonlarından dolayı dört katlı (olarak düşünülen) içsel organ ortaya çıkar.
2.37 İradesiyle karar verdiğinde ve bocaladığında, buna akıl denir. Kesin bir şekilde şüpheye yer bırakmayacak şekilde bildiğinde buna zihin denir.
2.38 Hatırladığında, buna hafıza denir. Ben hissini gösterecek şekilde faaliyet gösterdiğinde, egoizm ilkesi haline gelir.
2.39 Elementlerin aktif yönlerinden, her biri tek bir elementten oluşan sıralı fiil organları doğar, ama elementlerin aktif yönlerinin birbine karışmasıyla beş katlı nefes doğar.
2.40 Yukarı doğru olan nefes kalpte yer alır, aşağı doğru olan nefes barsakta, orta nefesse göbekte, yükselen nefes boğazda, yayılan nefesse beden boyunca yer alır.
2.41 Beş bilgi organı, beş fiil organı ve beş nefes, zihnin eşlik ettiği akılla birlikte;
2.42 bunlar süptil bedeni oluşturur, ki bu (süptil beden) benim kendi yoğunluğu azalmış (seyreltilmiş) biçimimdir. Ey Kral, Burada Doğa adı verilen ilke vardır. Geleneğe göre, bu (Doğa) iki katlıdır.
2.43 Açıklıkla nitelenen bir yönü Maya’dır; Doğa’nın diğer tüm değerleriyle karışmış olan diğer yönü ise bilgisizliktir. Açıkça kendi alt-dereceli-halini yansıtan bu yönü Maya olarak bilinir.
2.44 Bu Maya’da evrenin hükümdarının yansımış görüntüsü gözükür. O’na yüce Rab denir; O kendi alt-dereceli-halinin farkındadır.
2.45 O herşeyi bilendir, herşeyi yapandır, tüm lütufların sebebidir. Ama bilgisizlikte yansıyan görüntü kısmen karanlıktır, pek tanınmaz, Ey Dağ Kralı.
2.46 İşte (O) o zaman bireysel ruh olarak ve tüm ıstırabın yeri olarak bilinir. Şimdi buradaki bu ikisi, Rab ve (bireysel) ruhun cehalet gücüyle üç bedeni olduğu söylenir.
2.47 Bu üç bedenle kendilerini özdeşleştirdiklerinde, üç tane de adları olur. Nedensel beden olarak Ruha zihin denir, Süptil beden olarak (ruha) Parlak denir.
2.48 ve Kaba Beden olarak (ruha) Tüm denir, işte bilinen üç bölüm budur. Benzer şekilde, Rab de, Rab, Kozmik Ruh ve Kozmik Beden olarak bilinir.
2.49 Ruha bireyselleşmiş biçim, Rabbe ise toplam olarak bakılır. Bu evrensel Rabbin kendisi, ruha lütfetme arzusuyla,
2.50 Bu çok katlı dünyayı içindeki çeşitli zevkleriyle birlikte, tekrar tekrar değişik şekillerde yaratır. Benden doğan Rab benim gücümle her zaman yayılır, Ey Kral.

Bölüm 3 – Tanrıça kendi Kozmik Bedenini (Viraj) ortaya çıkarıyor

Tanrıça konuştu:
3.1 Maya’mın gücüyle, bu hareket eden ve etmeyen tüm dünya olmayı hayal ederim, ancak aynı zamanda bu Maya benden ayrı değildir; en yüce gerçek budur.
3.2 Pratik bakış açısıyla bakıldığında, Maya kendi kendini kanıtlayandır. Gerçekte ise, aslında yoktur (var olmaz) – mutlak anlamda aslında sadece yüce (olan) vardır.
3.3 Maya olarak Ben tüm dünyayı yaratır ve cehalet, fiiller ve benzerleri ile birlikte hayati nefesten önce (yarattığım bu dünyanın) içine girerim, Ey Kral.
3.4 Yoksa nasıl ruhlar gelecekteki yaşamlarda tekrar doğabilirler ki? (Ruhlar) Maya’nın değişimleri ile uyumlu bir şekilde çeşitli doğumlarda yer alırlar.
3.5 Tıpkı farklı kavanozlardaki hava gibi, görünürdeki sınırlamalarla değişikliğe uğramış olarak, Ben parçalarla (-a bölünerek) farklılaşmaya başlarım. Nasıl ki güneş, tüm nesneleri düşük seviyeli de olsalar yüksek seviyeli de olsalar aydınlatırsa,
3.6 ve diğer yandan lekesiz kalmayı başarırsa, aynı şekilde ben de kusurlarla lekelenmem. Sıradan insanlar (ise) zihnin aktif durumunu ve bunun gibileri (-n suçunu) bana yüklerler:
3.7 Sadece şaşırmışlar “(bunları) Özben yapıyor” derler, bilgeler değil. Cehaletin değişimleri, ve Maya’nın değişimleri
3.8 Ruhu ve Rabbi sırasıyla parçalara böler, Mayayla bunların hepsinin bir yolu bulunur. Kavanozlara konulan havanın diğer havadan ayrılmasının yolunun bulunması, genelde,
3.9 Bireysel ruh ve yüce ruh arasındaki bölünmenin yolunun bulunması gibidir. Nasıl ki ruhun çoklu tezahürünün sebebi asıl özünden dolayı değil, cehaletten dolayıdır,
3.10 Aynı şekilde Rabbin çoklu tezahürünün sebebi de tabiatındaki özünden değil, Maya’dan dolayıdır.
3.11 Ruhların farklılaşmasının sebebi cehalettir; başka hiç bir neden ortada yoktur. Ey Dağ, maddesel değerlerin hayali farklarıyla bölümler yaratan
3.12 Maya yüce Rabbin farklı parçalarla ayrımının sebebidir, başka hiç bir şeyin sebebi değildir. Tüm bu dünya tüm yönlere doğru benim içimde dokunur, Ey Dağ.
3.13 Ben Rabbim ve Kozmik Ruh’um; Ben Kozmik Beden’im, Ben Brahma’yım, Vişnu’yum ve Rudra’yım, aynı zamanda Gauri’yim, Brahmi’yim ve Vaişnavi’yim.
3.14 Ben Güneş’im ve yıldızlarım, ve Ben yıldızların Rabbiyim. Ben çeşitli hayvanlarım ve kuşlarım; aynı zamanda toplum dışına itilmiş kişiyim, hırsızım.
3.15 Ben kötülük yapanım ve kötülüğü besleyen fiillerim; Ben erdemli kişiyim ve erdemli fiillerim. Ben kesinlikle dişiyim ve erkeğim, ve aynı zamanda aseksüelim.
3.16 Ve ne olursa olsun, nerede olursa olsun bir şey görürsen ya da duyarsan, o şeyin tamamını, hem içini hem de dışını Ben kaplarım.
3.17 Benim olmadığım, hareket eden ve etmeyen hiç bir şey yoktur. Çünkü eğer (benden yoksun bir şey) olsaydı, o, kısır kadının oğlu gibi değersiz olurdu.
3.18 Aynı ipin farklı zamanlarda bir yılan ya da çelenk olarak çeşitli şekillerde gözükebilmesi gibi, Ben de Rab ve benzeri şekillerde gözükebilirim; bu konuda hiç şüphe yoktur.
3.19 Dünya, altında yatan bir temel olmadan gözükemez. Buna göre, dünya sadece benim varlığım yoluyla oluşur, başka bir şekilde değil.
Himalaya dedi ki:
3.20 Tanrı’ların Hakimi, toplam kozmik biçiminden bahsettiğinden, Ey Tanrıça, bana bahşedersen, (senin) bu (formunu) görmeyi arzuluyorum.
Vyasa dedi ki;
3.21 Bu isteği duyunca, Vişnu dahil tüm tanrılar sevinç içindeki kalpleriyle havalara uçarak, Himalaya’nın sözlerini övdüler.
3.22 Sonra adanmışlarına arzularını süt veren ineği olan Uğurlu Tanrıça, tanrıların aklından geçenleri bilerek, adanmışlarının arzusunu tatmin etmek için kendi kozmik biçimini ortaya çıkardı.
3.23 Yüce Tanrıça’nın diğer tüm biçimlerinin ötesindeki biçim olan Kozmik Bedenini seyrettiler. Gökyüzü kafası, ay ve güneş gözleridir.
3.24 Ana yönleri kulaklarıdır, Veda’lar konuşmasıdır, rüzgar nefesidir, bu şekilde ilan edilir; evren kalbidir derler; yeryüzü belidir, bu şekilde düşünülür.
3.25 Atmosfer göbeğidir, yıldızların bulunduğu küre göğüsleridir, Maharloka diye bilinen dünya boynudur, Janarloka yüzüdür, bu şekilde düşünülür.
3.26 Taparloka alnıdır, Satyaloka’nın ötesinde yer alır. Indra ve tanrılar kollarıdır, ses bu Yüce Hakim’in duyuşudur.
3.27 İkiz Aşvin’ler burun delikleridir, güzel kokusunu içinize çekin, diye düşünür bilgeler. Ateş ağzı diye ilan edilir, gündüz ve gece göz kapakları olarak.
3.28 Brahma’nın meskeni kaşlarının oynayışıdır; suların damağı olduğu ilan edilir. Tat alışın dili olduğu, Ölüm Tanrısı’nın ise köpekdişleri olduğu ilan edilir.
3.29 Çeşitli şefkatlerin dişleri; Maya’nın ise kahkahası olduğu ilan edilir. Yaradılış yanlarda uzanan bakışları, alçakgönüllülük ise bu Yüce Hakim’in üst dudaklarıdır.
3.30 Hırs alt dudağı, erdemsizlik yolu ise sırtıdır. Ve Prajapati, dünyadaki yaratıcı, onun erkeklik organıdır.
3.31 Okyanus göbeği, dağlar ise Tanrıça’nın, Yüce Hakim’in kemikleridir. Nehirlerin arterleri olduğu, ağaçların ise saçları olduğu ilan edilir.
3.32 Çocukluk, gençlik ve yaşlılık onun mükemmel yürüyüşü, bulutlar saçları, her iki alacakaranlık da Rabbin çelengidir.
3.33 Ey Kral, ayın kutsal Dünya’nın Annesi’nin aklı, Vişnu’nun anlayış gücü ve Şiva’nın düşüncelerinin ve duygularının meskeni olduğu düşünülür.
3.34 Atlar ve çeşitli türler Rabbin kalçalarında ve belinde yer alırlar. Atala gibi büyük alt dünyalar kalçalarının altında konumlanırlar.
3.35 Tanrıların en iyilerinin seyrettiği muazzam biçim şöyleydi, binlerce alev gibi parlayan ışınlarla, diliyle alev gibi yalayan,
3.36 dişleriyle korkunç çatırtı sesleri çıkaran, gözlerinden ateş püskürten, çeşitli silahlar tutan, kahramanlara yakışır endamı olan, yemek için Brahmin’leri ve savaşçıları lapa gibi ezen.
3.37 Binlerce başı ve gözü vardı, ve aynı şekilde binlerce ayağı, milyonlarca güneşe benzeyen, farklı renklerde binlerce şimşek gibi parlayan.
3.38 Bu kalbe ve göze fena gelen korkutucu, dehşet verici biçimi, tüm tanrılar seyretti ve feryat etti; “Acı bize, acı!”
3.39 Titreyen kalplerle, çaresizce bayıldılar. Hatta “Bu (gördüğümüz) Dünya’nın Annesi” düşüncesi bile akıllarına gelmedi.
3.40 O zaman, Yüce Hakim Tanrıça’nın dört tarafında yer alan Veda’lar çabayla şuursuz tanrıları baygınlıklarından uyandırdı.
3.41 Sonra, duyularını tekrar kazanan tanrılar en yüce Vedik sırrı aldılar. Bu ölümsüzlerin gözleri sevgi dolu neşe gözyaşlarıyla doldu, boğazları düğümlendi,
3.42 Övgüler sunmaya başladılar, ve hatta sesleri gözyaşlarından dolayı titriyordu.
Tanrılar dedi ki:
Ey Anne, biz de senden doğduğumuzdan, hatalarımızı bağışla; bizi alçaklardan koru.
3.43 Ey Tanrıların Efendisi, öfkeni gider; senin bu biçimini gördük ve korktuk. Biz zavallı ölümsüzler nasıl sana uygun olacak övgüler sunabiliriz?
3.44 Senin gücünün sınırı sana bile bilinmezdir. Senden sonra doğan bizler tarafından bu (sınır) nasıl kavranabilir ki?
3.45 Selamlar olsun sana, Ey Evrenin Hakimi, selamlar olsun sana, Om hecesinden oluşan. Selamlar olsun sana, Vedanta’nın tamamında bulunan, Hrim heceside bedenlenen.
3.46 Ateşin meydana geldiği kaynağa, güneş ve yıldızların kaynağına, bitkilerin kaynağına, tüm bunların Özben’ine, selamlar olsun!
3.47 Ve hem tanrıların hem de diğer semavi varlıkların ve kuşların ve hayvanların ve insanların doğduğu kaynağa, tüm bunların Özben’ine selamlar!
3.48 Alınan ve verilen nefesin, pirinç ve arpanın, çilenin, inanç ve doğruluğun, kişinin kendine olan hakimiyetinin ve kutsal yasanın kaynağına selamlar, selamlar!
3.49 Yedi nefesin ve alevlerin kaynağına, ve yedi yakıt değneğine, ve bunların yedi adağına ve dünyasına, tüm bunların Özben’ine, selamlar!
3.50 okyanusların, dağların, nehirlerin çıkış yeri olan kaynağa, tüm bitkilerin ve bu bitkilerin özsularının kaynağına, selamlar, selamlar!
3.51 kurbanın, kutsamanın, kurban görevlerinin ve hediyelerin, vecizelerin, okuma tonunun ve formüllerin ortaya çıktığı kaynağa, tüm bunların Özben’ine selamlar!
3.52 Hem önden hem arkadan selamlar, her iki yandan Sana selamlar; alttan, yukarıdan, dört yönden, en yüce dereceden selamlar ey Anne, selamlar!
3.53 Ey Tanrıların Efendisi, bu sıradışı biçimini geri çek, bize sadece fazlasıyla güzel biçimini göster.
Vyasa dedi ki,
3.54 Tanrıların o kadar korktuğunu gören şefkat okyanusu olan Dünya’nın Annesi, korkunç biçimini geri çekerek güzel yönünü ortaya çıkardı;
3.55 Hayır ve güven telkin eden el duruşları yaparak, bir ilmik ve üvendire tuttu; tüm uzuvları içinde çok kırılgan ve nazikti. Lotus yüzü hafifçe gülümserken, gözleri şefkatle doldu taştı.
3.56 Tanrılar bu güzel biçimi seyredince, korkuları çözüldü ve aklen huzura erdiler; neşeden dolayı (sevgi ve saygılarını) iyi ifade edemeyerek, sessizce eğildiler.

4. Bölüm - Yoga Bilgisi Öğrenimi

Tanrıça konuştu;
4.1 Benden ne kadar uzaksınız, benim bu biçimime göre ne kadar acizsiniz, ne kadar ihtişamlısınız! Yine de adanmışlarıma olan sevgi ve şefkatimden size böyle bir biçimimi gösterdim.
4.2 Ne Veda’ların çalışılmasıyla, ne de yogayla, hayır işleriyle, çileyle, ne de kurbanla bu biçimimi ben lütfetmezsem hiç bir şekilde göremezsiniz.
4.3 Ey Kral, dinle, yüce Özben’le ve bunun nasıl bireysel ruh haline gelişiyle ilgili asıl konumuza geri dönelim. Görünürdeki sınırları birleştirerek, Özben aktif olarak yapanmış rolünü üstlenir gibi görünür.
4.4 Ruh erdem ve ahlaksızlıkların biri sebebiyle çeşitli fiiler sergiler. Bu surette çeşitli rahimlerde tekrar doğuma ulaşır ve mutluluk ve acıyı deneyimler.
4.5 Tekrar, belirleyici etkilerinin altında, sürekli olarak çeşitli yeni fiillere dalarak, farklı çeşitte yeni bedenlere ulaşır ve daha fazla mutluluk ve acı deneyimler.
4.6 Bir su değirmeni gibi, bu döngü asla bitmez. (bu döngünün) Kökü sadece cehalettir; bundan arzu doğar, bundan da fiiler.
4.7 Bu nedenle, kişi her zaman cehaletin yok edilmesi için çabalamalıdır, çünkü cehalet yok edildiğinde, kişinin doğumu verimli olur.
4.8 Böylece kişi insan varoluşunun sonuna ulaşır ve yaşarken özgür olma durumuna ulaşır. Bu cehaletin yok edilmesinde sadece bilgi yetkindir.
4.9 Cehaletten doğan fiil cehaletin yok edilmesinde yeterli değildir, çünkü bu ikisi birbirine karşı çıkmazlar, ey Dağ. Doğrusu, cehaletin fiille yok edilebileceği umudu nafiledir.
4.10 İnsanların tekrar tekrar içinin gittiği meyveleri olan fiiller faydasızdır. Bunlardan (meyveleri olan fiillerden) tutku doğar, bundan da kötülük, bundan da büyük felaketler.
4.11 Bu nedenle kişi bilgiyi tümü dışarıda olan çabayla elde etmelidir. Yine de metinlerin kendisi “burada her zaman uygulanan fiiler”den bahsederek fiilin gerekliliğini tembihler. 4.12 Ama metinler aynı zamanda “bilgiden kurtuluş gelir” de derler. Böylece, bazıları ikisinin bir araya getirilmesi gerektiği sonucuna varır: Fiil, bağışçı olarak*, bilginin bir tamamlayıcısı olmalıdır.
4.13 Diğerleri ise bu ikisinin (fiil ve bilginin) birbirinin zıttı olduğu için bunun (fiil ve bilginin bir arada olmasının) imkansız olduğunu söylerler. Kalbin düğümü bilgi ile gevşer; düğüm sıkı olduğundaysa, fiil ortaya çıkar.
4.14 Tıpkı karanlık ve ışığın aynı anda gözükememesi gibi, birbirlerinin zıttı olmalarından dolayı, ikisinin (fiil ve bilginin) bir arada var olabilmesi imkansızdır.
4.15 Bu nedenle, yüksek-akıllı olan, kalp arındığında tüm Vedik fiiller sona ulaşır; özenle ve sebat ederek bunları uygula, (ta ki)
4.16 Sakinlik, kendine hakimiyet, sabır, duyulara kapılmama ve iyilik ortaya çıkana dek. Bu noktaya gelenene dek fiilleri yapmak uygundur, ama daha sonrasında değil.
4.17 Ve sonra, tüm dünyevi bağımlılıklarını terk ederek, kendine hakim olarak, kişi gerçek adanma ile yaklaşarak, Vedaları iyi bilen ve Brahman’la bir olan bir guru’ya başvurmalıdır.
4.18 Kişi Upanişad’ları her gün ve dikkatle dinlemeli, “Sen O’sun” gibi yüce sözlerin anlamı üzerine düzenli olarak derinlemesine düşünmelidir.
4.19 “Sen O’sun” yüce sözü ruhun ve Brahman’ın birliğini işaret eder. Özdeşlik idrak edildiğinde, kişi korkunun ötesine geçer ve benim özsel doğamı anlar.
4.20 Önce kişi bireysel sözlerin anlamını kavramalıdır, sonra da cümlenin tamamını bir bütün olarak (kavramalıdır). Şimdi, “O” kelimesi Benim şahsımı ifade eder ey Dağ, bu, bu şekilde ilan edilmiştir.
4.21 Diğer yandan, “Sen” kelimesi kesinlikle bireysel ruhu işaret etmektedir. Her ikisinin özdeşliğinin “-sun” sözüyle ifade edilmekte olduğunu söyler bilgeler.
4.22 Anlatılan iki ifadenin zıt doğalarından dolayı, özdeşlikleri mümkün gözükmez. Böylece, kişi metinlerde sabitlendiği üzere, “O” ve “Sen” terimlerinin ikincil anlamlarını benimsemelidir.
4.23 Her iki terimin de ikincil anlamı sadece saf şuurdur: her ikisinin özsel birliği böylece kurulur. Bunların özsel olmayan farklarını önemsemeden birliğini idrak ederek, kişi ikiliği (dualiteyi) aşar.
4.24 Aynı şekilde, “Bu, o Devadatta’dır” cümlesi de ikincil anlamı kullanır, bu şekilde öğretilir. Kaba olandan başlayan üç bedenden özgürleşildiğinde, kişi Brahman’la bir olur.
4.25 Kaba beden beş katlı kaba elementin bileşiminden oluşur. Tüm fiillerinin meyvelerini deneyimler ve yaşlanmaya ve hastalığa maruz kalır.
4.26 Hakikatte (bu kaba beden) sahtedir, yine de Maya ile dolu olarak gerçek gibi görünür. Bu, benim kendi Özben’imin kaba sınırlı halidir, Ey Dağ Kralı.
4.27 Bilgi organları ve fiil organlarının birliği, beş nefesle birleşerek ve akıl ve zihinle kaynaşarak Süptil Beden’i oluşturur; bu, bilgelerin gördüğüdür.
4.28 Bileşik olmayan elementlerden doğan, Özben’in bu Süptil Beden’i benim ikinci sınırlı halimdir, ve zevk ve acıyı deneyimler.
4.29 Başı olmayan ve tanımlanamayan cehalet benim üçüncü sınırlı halimdir; bu, doğasında Nedensel olarak gözüken Özben’in Beden’idir, ey Dağların Efendisi.
4.30 Tüm bu sınırlı haller çözüldüğündeyse, geriye sadece Özben kalır. Beş örtü (kat) her zaman bu üç beden içinde bulunur.
4.31 Bu beş örtü atıldığında, kişi Brahman olan köke ulaşır, ki bu benim özsel biçimimi işaret eden “Ne o, ne bu” gibi sözlerle ifade edilir.
4.32 Bu Özben asla doğmaz ve asla ölmez; o varoluşa katılmamıştır, çünkü gerçek olan hiç bir şey, yokken var olamaz. O, doğmamıştır, ebedidir, süreklidir, kadimdir. Beden kılıçtan geçirildiğinde, o kılıçtan geçmez.
4.33 Kılıçtan geçiren “Ben kılıçtan geçirdim” diye inanıyorsa, ya da kılıçtan geçirilen “Ben kılıçtan geçirildim” diye inanıyorsa, o halde ikisi de Özben’in ne kılıçtan geçirebildiğini, ne de kılıçtan geçirilebildini anlamıştır.
4.34 Atomdan küçük, en yüceden yüce Özben her bir varlığın kalbinde ikamet eder. Arzularından özgürleşmiş, kederin ötesinde olan kişi bu Özben’i ve onun yüceliğini yaratıcının lütfu sayesinde görür.
4.35 Özben’i bu atlı arabanın sahibi, bedeni at arabası; zihni sürücü ve aklı da dizginler olarak bil.
4.36 Duyuların atlar olduğu, duyu nesnelerinin ise karıştırıcı alanlar olduğu söylenir. Özben, duyular ve akılla birleşerek zevk alan olur der bilgeler.
4.37 Kim ki bir yandan bilgi eksikliği çekerken, dikkatsiz ve her zaman saf olmayan hale gelir, bu kişi en yüce amaca ulaşmaz ve samsara’ya devam eder.
4.38 Kim ki bir yandan anlayışı varken, dikkatli ve her zaman arı hale gelir, bu kişi geri dönüşün olmadığı en yüce amaca ulaşır.
4.39 Anlayışı sürücü olarak kullanan ve aklın dizginlerini kontrol eden bu kişi, seyahatin sonuna gelir, ki bu benim en üstün halimdir.
4.40 Böylece, bunun hakkında duyarak, üzerinde derinlemesine düşünerek ve Özben’i araştırma yoluyla Özben’i (-nin ne olduğunu) belirleyerek, kişi yoğun meditasyon ile de Ben’im Özben’in özü olduğumu fark etmelidir.
4.41 Nihai birliğe ulaşmadan önce, kişi Tanrıça’nın kutsal hecesi olarak bilinen üçlü harf üzerinde, mantranın iki anlamı üzerine meditasyon yapmak adına, derinlemesine düşüncelere dalmalıdır.
4.42 H harfi Kaba Beden, r harfi Süptil Beden, i harfi Nedensel Beden’dir. Sesin tamamı hrim Aşkın Dördüncü olan bizzat Benimdir.
4.43 Bu şekilde, kök mantranın kavranabilen bütün içinde yer alan üçlü elemanlarını birbiri ardına fark ederek, bilge kişi bütünün ve parçalarının kimliği üzerinde derinlemesine düşünmelidir.
4.44 Tam birlik anından önce, yukarıdaki şekilde ciddi bir şekilde konsantre olurken, gözler kapalı iken, kişi bana, Tanrıça’ya, Evrenin Hakimine meditasyon yapmalıdır.
4.45 Kişi burundan akan nefes alış ve verişleri eşitleyerek, duyusal arzulardan etkilenmeden, kusuru olmadan, kıskançlıktan kurtulmuş olarak,
4.46 Samimi adanmayla, kalbin sessiz boşluğunda, Özben’in “Her yeri kaplayan” kaba yönü olan h harfini, r harfi içinde eritip çözmelidir.
4.47 Kişi, r harfi olan ruhun “Işık Saçan” süptil yönünü, i harfinde eritip çözmelidir. “i” harfi olan Özben’in “Zeki” nedensel yönünü hrim sesinde eritip çözmelidir.
4.48 (O) Tüm ikiliğin (dualitenin) ötesindeki, “isimlendiren” ve “isimlendirilen” ayrımlarını aşar. (O) Bütündür, sınırsız varlıktır, şuurdur ve mutluluktur. Kişi şuurun alev alev yanan ışığındaki bu gerçeklik üzerine meditasyon yapmalıdır.
4.49 Ey Kral, bu meditasyonla, bu yüce kişi beni doğrudan (dolaysız) olarak algılar, ve ikimiz bir olduğumuzdan, benim kendi özüm içine karışıp kaybolur.
4.50 Bu yoga’yı uygulayarak, kişi beni yüce Özben’imi idrak eder. Bu anda, cehalet ve cehaletin tüm etkilerinin tamamı yok olur gider.
*) fiilin bağışçı olması : meyvelerin terk edilmesiyle ve yapan ben değilim denmesi, böylece fiilin yapılması ama sonucunun bırakılması. Bu karma yogadır.

5. Bölüm – 8 basamaklı / yılankavi (kundalini) yoga’sı öğrenimi

Himalaya dedi ki;
5.1 Ey Yüce Kraliçe, en yüce anlayışı bahşeden yoga’yı tüm basamaklarıyla açıkla ki böylece bunu uygulayarak, ben de gerçeği görmeye uygun hale geleyim.
Tanrıça konuştu;
5.2 Yoga’nın amacı ne cennetlerde, ne dünyada, ne de ölüler dünyasında bulunmaz. Ama bireysel ruhun ve yüce Özben’in birleşmesinde (bulunur); yetenekli ustalar yogayı bu şekilde tanımlar.
5.3 Yoga uygulamasını engelleyen engellerin altı adet olduğu söylenir, ey hatasız olan. Bunlar; arzu ve öfke, açgözlülük ve yanılgı, kibir ve kıskançlık olarak isimlendirilir.
5.4 Usta yogiler yoganın basamaklarını kullanarak bu engelleri kırarlar ve birleşme amacına ulaşırlar. Benliği dizginleme ve âdetleri yerine getirme ve akabinde duruş, nefes kontrolü,
5.5 duyuları geri çekme, konsantrasyon, meditasyon ve nihayetinde tam-birlik – yoga’yı takip eden ustaların uyguladığı sekiz basamaktır.
5.6 Zarar vermeme, doğruluk, çalmama, kendini tutma (riyazet), şefkat, alçakgönüllülük, sabır, şaşmaz değişmezlik, yemede makul olma ve arılık; bunların da on dizginleme olduğu söylenir.
5.7 Çile, memnun olma, inanç, hayırseverlik, sevgi ve saygı ile adanma, sabit doğrunun dinlenmesi, utanma, anlayış, ezberden okuma ve kurban,
5.8 Bunların da yerine getirilmesi gereken on âdet olduğunu ilan ederim, ey Dağların Şefi. Lotus duruşu, mutluluk duruşu, uğurlu duruş ve elmas duruşu,
5.9 ve kahraman duruşu, bunlar sırasıyla beş temel oturma şekli olarak ünlenmiştir. Gerektiği gibi ayak tabanlarını baldırlarına koyarak,
5.10 kişi ellerini sırtından çapraz geçirerek ayak parmak uçlarını tutmalıdır – buna ünlü Lotus Duruşu denir, yogi’lerce (bu duruş) çok sevilir.
5.11 Gerektiği gibi ayak tabanlarının baldırlar ve dizler arasına koyarak, yogi bedeni dik bir şekilde oturmalıdır – bu da Mutluluk Duruşu olarak addedilir.
5.12 Topukları sabitçe perineum’un* her iki yanından herhangi birine yerleştirerek, kişi elleriyle cinsel organının altından topuklarını sıkıca tutmalıdır.
5.13 Bu da ünlü Uğurlu Duruş’tur, yogilerce çok saygı gösterilir. Ayakları baldırların dış yanına yerleştirip, parmaklarla dizleri avuçlayarak,
5.14 kişi ellerini sabitlemelidir – bu da eşsiz Elmas Duruşu’dur. Bir ayağı diğer baldırın üzerine – diğer ayağı da kalan baldıra koyarak,
5.15 yogi bedeni dik bir şekilde oturmalıdır – buna da Kahraman Duruşu denir. Sol kanaldan nefesi onaltıya kadar sayarak içeri alıp,
5.16 yogi altmış dörde kadar sayarak nefesi tamamen tutarak gerektiği gibi orta kanalda nefesi dizginlemeli; sonra yavaşça otuzikiye kadar sayarak
5.17 yoganın mükemmel bileni sağ kanaldan nefes vermeli – bu nefes kontrolüdür, yoga bilimini bilenlerce böyle söylenmiştir.
5.18 Tekrar ve tekrar doğru sırada kişi nefesini manipüle etmelidir**. Kademesel olarak, (ve böylesi) uygun olduğundan, kişi sayıyı onikiden onaltıya çıkarmalıdır.
5.19 Bilgeler nefes kontrolüne mantra tekrar ve meditasyonun eşlik etmesine, matrise sahip olmak olarak bakarlar. Nefes kontrolüne mantra tekrar ve meditasyonun eşlik etmemesine ise matrise sahip olmamak olarak bakarlar.
5.20 Sürekli tekrar eden uygulama ile, kişi bedenin terlemeye başlaması olan başarının en alt seviyesinden, bedenin titremesi olan orta seviye üzerinden, kişinin yükselmesi olan üst seviyeye ilerler, bu böyle öğretilir.
5.21 Kişi düzenli olarak en yüksek seviyenin meyvelerine ulaşana kadar çabalamalıdır. Duyular alışkanlıktan duyu nesneleriyle özgürce beslenirler.
5.22 (duyuları) Bu (duyu) nesneler(in)den geriye zorla zaptetmeye duyuların geri çekilmesi denir. Ayak parmaklarında, bileklerde, dizlerde, baldırlarda, anüste, cinsel organda, göbekte,
5.23 kalpte, boyunda, gırtlakta, yumuşak damakta ve burunda, iki kaşın arasında, başta, alında ve başın tepesinde, reçete edildiği gibi,
5.24-25 özsel nefesi bu noktalarda konsatre etmeye de konsantrasyon denir. Kişinin Özben içinde yer alan ilahlardan seçtiği birine yaptığı meditasyon esnasında aklı ve saf şuur içinde yer alanı oluşturmasına da meditasyon denir. Bireysel Özben’in ve yüce Özben’in kimliğinin sürekli idraki
5.26 Birliktir, bilgeler böyle söyler. Sekiz basamağın doğası böylece açıklanmıştır. Şimdi sana, mükemmel mantra yoga’sını anlatacağım.
5.27 Beden beş elementten oluşmuş evrendir derler, Ey Dağ. Bu (beden), ay güneş ve ateşin parlak özünü birleştirerek ruh ve Brahman'ın birliğini kapsar.
5.28 Bedende 35 milyon süptil arter olduğu sayılır. Bunlar arasında on tanesinin büyük üç tanesinin de özel bir önemi olduğu düşünülür.
5.29 Omurganın içindeki temel olan (arter) ay, güneş ve ateşi kapsar. "Konfor Kanalı" sol taraftan akar ve ay'ı içerdiğinden beyaz renkte parlar.
5.30 Bu arter, ilahi ölümsüzlük içeceğini kapsayarak, Şakti'nin kendisinin görsel olarak tezahürü gibi görünür. Sağ tarafta olan "sarımsı kahverengi kırmızı kanalı"dır, güneşi içerir ve özünde erildir.
5.31 Tam göz alıcı parlaklıktan oluşmuş olan, ateşi içeren "En Hoş Kanal"dır; (bu kanalın) ortasındaki irade gücü, bilgi ve fiille karakterize edilen "Güzel, alacalı Kanal"dır.
5.32 Bunun içindeki, on milyon güneş gibi parlayan "Kendi kendine varolan Amblem"dir. Bunun üzerindeki Maya'nın tohum mantrasıdır, bu mantra h ve r harfleriyle başlar nazal m (sesi) ile biter.
5.33 Bunun üzerindeki alev gibi görünen kan kırmızı renkte olan Kıvrılmış Yılan'dır. Ey dağların Şefi, kendinden geçmiş bir tutkuyla genişleyen bunun (yılanın) Tanrıça'nın tam özü olduğu söylenir.
5.34 Bu yılanın dışındaki altın renkli, dört yapraklı lotüs v ve s harfleriyle süslüdür. Kişi bu lotüsü erimiş altın gibi görselleştirmelidir.
5.35 Bunun üstündeki altı yapraklı lotüsdür, ateşe benzer ve bir elmas gibi ışık saçar, b'den l'ye altı harfle bezelidir, bu mükemmel "Kendi Yeri Merkezi"dir.
5.36 En alttaki kök merkezi tüm altı lotüsü destekler ve bu nedenle "Kök Destek Merkezi" olarak bilinir. "Kendi Yeri Merkezi"ne gelince, "Yüce Amblem"in "kendi yeri" olarak bilinmesinden dolayı bu isimle bilinir.
5.37 Bunun üzerindeki göbek bölgesinde bulunan, ışıl ışıl parlayan "Mücevher dolu Merkez"dir. Bu, bir bulut gibi, yıldırım çakması gibi göz alıcıdır, büyük bir parlaklıktan oluşur.
5.38 Bu lotüs bir mücevher gibi parlar, bu nedenle "mücevher lotüsü" ismini alır. On yapraktan oluşur, d ve ph harfleriyle süslenmiştir.
5.39 Vişnu bu lotüste oturur, bu nedenle burada kişi Vişnu vizyonunu görmeyi başarabilir. Bunun üstündeki "Çarpmayan Ses" lotüsüdür, yıldızlar ve güneş gibi parlar.
5.40 Yaprakları k'dan th'ye kadar olan harflerle bezelidir. Ortasında on milyon güneş gibi parlayan "Bana'nın amblemi" bulunur.
5.41 Bu merkez Brahman'ın ses biçiminden oluşmuştur; orada vurmadığı halde ses algılanır. Bu nedenle azizler bu lotüse "Çarpmayan Ses" demiştir.
5.42 Bu, mutluluk yeridir, Yüce Kişi burada oturur. Bunun üzerindeki onaltı yapraklı lotüs "Lekesiz" olarak bilinir.
5.43 Onaltı sesliyle birleşmiştir, duman rengidir ve son derece şaşalıdır. Ruh burada Yüce Kişi'yi görerek arınmaya ulaştığı için,
5.44 (burası) "Lekesiz Lotüs" olarak bilinir. Aynı zamanda semavi ve fazlasıyla muhteşem olarak bilinir. Bunun üzerindeki "Emir Merkezi"dir, yüce Özben buradadır.
5.45 Emirler buradan alınır; bu nedenle buna "Emir Merkezi" denir. Bu lotüs, iki yapraklıdır h ve ksh harfleriyle bezelidir ve çok çekicidir.
5.46 Bunun üzerindeki "Kailasa Merkezi"dir ve ve bunun üzerindeki "Blokaj Merkezi"dir. Böylece kesin azmetmiş olan sana tüm destekleyen merkezleri anlattım.
5.47 Bunların üzerinde, Bin Yapraklı Lotüsüyle ilksel noktanın yeri olduğu söylenir. Ve böylece, yoga'nın tüm geçilemeyen yolu açığa çıkarılmış oldu.
5.48 Önce, yogik kontrolle nefes alarak, kişi aklını Kök Desteğine yöneltmelidir. Burada, anüs ile genital organ arasında kıvrılmış yılan olarak bilinen Şakti bulunur. Onu sıkıştırarak, kişi (Şakti'yi) uyandırmalıdır.
5.49 Sonra, kişi sırasıyla mistik amblemlerin mühürünü açarak, onu ilksel noktanın en üst merkezine yönlendirmelidir. Kişi burada yüce Şakti'nin Şiva ile birleştiğini gözünde canlandırmalıdır.
5.50 Bu birleşmede erimiş kırmızı lakaya*** benzeyen ilahi ölümsüzlük nektarı oluşur. Bunun, yogada başarıyı bahşeden Şakti Maya'ya içecek olarak verilmesi gerekir.
5.51 Aşağı inen nektar kaynağınin sunumuyla altı merkezde bulunan ilahları tatmin ederek, bilge kişi onu aynı yoldan geriye Kök Destek Merkezine yönlendirir.
5.52 Her gün yapılan bu tip bir spiritüel uygulamayla kesindir ki, daha önce yanlış okunan tüm mantralar mutlaka tesirli hale gelecektir.
5.53 Kişi, yaşlılık, ölüm ve benzeri acıları olan dünyevi varoluş zincirlerinden kişi kurtulacaktır. Tıpkı, bu özelliklerin bana, ilahi Dünya Annesi'ne, ait olması gibi,
5.54 Doğrusu bu özellikler mutlaka başarmış olan ustanın da aslında var olacaktır. Böylece, ben nefese konsantre olmanın mükemmel uygulamasını anlattım, çocuğum.
5.55 Şimdi bir başka konsantrasyon uygulamasıyla ilgili anlatacaklarımı dikkatle dinle. Tüm zaman ve mekanı aşan Tanrıça olarak akılını bana odaklayarak,
5.56 Kişi çabucak ruh ve Brahman'ın birliğini idrak yoluyla benimle birleşir. Ancak eğer akıl saf değilse, kişi bir anda başarıya ulaşamayacaktır.
5.57 Bu durumda, yogi Uzuvdan-Uzuva Meditasyonu yapmalıdır. Ey Dağ, benim cazibeli uzuvlarıma, ellerime, ayaklarıma ve böylece,
5.58 Mantraları iyi bilen usta aklını yoğunlaştırmalı ve her birinin (uzuvu) teker teker ustası olmalıdır. Böylece aklı saflaşan yogi benim tüm formum üzerine konsantre olmalıdır.
5.59 Ey Dağ, akıl bende, ilahi şuur olan Tanrıça'da, çözülene dek, iyi bilen usta kurban sunularının**** eşlik ettiği onaylanmış mantrayı okumaya devam etmelidir.
5.60 Mantra uygulamasına eşlik eden yoga ile kişi bilinebilen herşeyi idrak etmeye hazır hale gelir. Yoga olmadan mantra tesirsizdir; mantra olmadan yoga da tesirsizdir.
5.61 Her ikisini birbiriyle birleştirmek (kişiyi) Brahman'ın farkındalığına götürür. Nasıl ki karanlık bir evdeki kavanozu görmek için lamba gerekirse,
5.62 Maya'da gizlenen Özben de mantra ile açık seçik hale gelir. Şimdi tüm kollarıyla sana yoga uygulamasını açıkladım.
5.63 Bu, milyonlarca kitaptan değil, sadece bir öğretmenin açıklamarıyla öğrenilebilir.

* perineum: Bedende cinsel organ ile anüs arasında bulunan bölgeye verilen isim
**) manipüle etmek: kendi iradesiyle hareket ettirmek
***)laka: Güney Asyada bazı böceklerin birtakım ağaçlarda meydana getirdikleri reçineli sıvı
****) Kurban sunuları: Burada kurban kelimesi kişisel feragati temsil etmektedir. Kurbanın ne olduğunun açıklaması için Bhagavat Gita'da Sri Krishna'nın açıklamaları okunabilir.

6. Bölüm : Yogaların Amacı : Brahman Bilgisi

Tanrıça konuştu;
6.1 Anlatılan yoga’ların (uygulanmasıyla) meyvelerini toplayarak, kişi Brahman’ın gerçek şekli olarak bana meditasyon yapmalıdır. Ey kral, samimi adanmayla ve doğru (bedensel) duruşla,
6.2 tamamen sabit olarak, tüm varlıkların kalplerini sararak O kendini gösterir; doğrusu bu muhteşem bir dayanaktır. Hareket eden, nefes alan ve göz kırpan her şey ondan kurulmuştur.
6.3 O’nu, varolan ve varolmayan, en çok arzu edilen, en yüce, insanoğlunun anlayışının ötesinde olarak bil. Dünyaların ve (bu dünyaların) sakinlerinin köklerini tutturduğu, parlak olan, küçükten küçük olan,
6.4 Yokedilmez Brahman’dır; (bu) yaşam ilkesidir, sözdür ve akıldır. Bu, gerçektir, ebedidir; iyi kişi, bunun mührünü açman gereken olduğunu bil.
6.5 Meditasyonla bilenmiş okun yerleştirildiği yay olan Upanişad’ların büyük silahını alıp, bu Brahman’a tefekküre dalmış akılla yayı çekerken, bil ki bu yok edilmez gerçeklik hedeftir.
6.6 Om hecesi yaydır, Özben oktur; Brahman ise hedef olarak isimlendirilir. Bu, konsantre olmuş olan kişi tarafından delinip geçilir. Kişi tıpkı bir ok gibi O’nun içine saplanır.
6.7 Gökyüzünün, yeryüzünün ve atmosferin, aynı şekilde aklın tüm nefeslerle içinde dokunduğu; O’nu tek Özben olarak bil; tüm diğer zanları bırak gitsin, çünkü ölümsüzlüğün köprüsü budur.
6.8 Tekerleğin parmaklarının dingilde olduğu gibi bedenin süptil kanalları bir araya geldiğinde, bu Özben çeşitli şekillerde tezahür ederek içerde dolaşır.
6.9 Om’u Özben olarak (bilip) üzerine meditasyon yaparak; karanlığın çok ötesindeki uzak kıyıya güle güle giderek geç. Brahman’ın parlak şehrindeki alanın içinde Özben bulunur.

... Devam edecek

Hiç yorum yok: