Oncelikle sunu kendimize soralim; sevgi ne demektir? Bize simdiye dek sevgi olarak ogretilen sey nedir? Buyuk butceli Hollywood filmlerini dusunun, dunyanin en buyuk ask hikayeleri olarak gosterilen, "keske ben de boyle bir ask/ sevgi yasasam" dediğimiz filmleri. Casablanca, Ruzgar gibi gecti, Titanik, Ask Hikayesi, vs vs. Tüm bu filmlere bakacak olursaniz aslinda sevgiden degil, tutkudan; asktan degil bagimliliktan, tutsakliktan bahsettigini gorursunuz. Ama bizler bize satılan ve aslında bir alışveriş haline dönüştürdüğümüz ya da asla ulaşılmaz bir hedefe çaresizce koştuğumuz duyguya "sevgi" demekte o kadar kararlıyız ki...
Gercekten sevginin ne oldugunu artık çok azımız hatırlıyor. Eğitmenim* Ersin Saran, evrensel sevginin tanımını "Herhangi bir şekle veya şarta bağlı olmayan, karşılıksız, koşulsuz süptil sevgi" olarak verir.
Peki biz insanlar böyle mi hissederiz? Bizim hissettigimiz (çoğunluğumuzun diyelim daha doğru olsun) sevginin bu şekilde olmamasının sebebi, bizim sevgiyi öznelleştirmemizdir. Biz sevgiyi kisisel boyuta cekeriz ve onu küçültüp tek bir kişiye ya da şeye yönlendirmeye çalışırız. Boylece o sevgi diye adlandırdığımız sey, yozlaşıp, farklı bir noktaya gelir: "bağlı olmayı", "bağımlı olmakla" (onsuz olamamakla) karıştırıp sonra da bunun sevgi olduğunu söyleriz.
Şimdi, yoga'da amaç bir olmak ve birliği hissetmek diyoruz. Bunu başarmada metinler iki farklı yol önerirler, Kişinin her iki yolu da seçmesi mümkündür, her iki yol da kişiyi aynı nihai hedefe ulaştırır.
(1) Neti - Neti (o da degil, bu da degil) diyerek kişinin kendi Özben'inin ne olduğunu anlamaya çabalaması: Kişi çevresine bakar ve bu gerçek değil der, bedenine bakar ve bu Özben değil der, zihnine bakar bu da Özben değil der, vs vs. Böylece soğan gibi soyarak, kaba olandan başlayıp daha süptil planlara doğru dikkatini yöneltir, görünenin ötesine gözlerini diker ve kendi Özben'inin farkına varır.
(2) Heryerde ve herşeyde aynı olarak var olan Mutlak varlığı idrak eder. (Ben onlardanım ama onlar Ben'den değildir yazısında bu konudan bahsetmiştik hatırlarsanız). Kişi herşeye aynı gözle bakar ve aynı özsel değeri herşeyde görür.
Bu birliği hissetmenin yolu tüm evrenle uyum içinde olmaktır. Uyum kademesel olarak üç aşamalıdır:
(1) Kişi kendisiyle uyum içinde olur.
(2) Kişi çevresiyle uyum içinde olur.
(3) Kişi evrenle uyum içinde olur.
Kişi eğer kendisiyle uyum içinde değilse, kendisiyle sürekli çatışıyorsa, çevresiyle uyum içinde olamaz, çevresiyle uyum içinde olmayan, evrenle nasıl uyum içinde olabilir ki? Bu mümkün değil, çünkü evren diye adlandırdığımız şey, kendimizi ve çevremizi de içine alan ve hiç bir şeyi dışarıda bırakmayan en geniş kümedir sadece. Yoksa uzaklarda bir yerde, ayrı bir dünyadan bahsetmiyoruz.
Şimdi evreni bu şekilde tanımladıktan sonra, biraz inceleyelim: kişinin sevgiyi sadece "yakın" çevresine yönlendirmesi, bir şeyleri dışarıda bırakması anlamına gelecektir. "Benim yakın çevrem" ve diğerleri, "benim ailem" ve diğerleri, "benim sevgilim" ve diğerleri... Bakın herşeyi ikiye böldük ve dualite yarattık, "birlik" artık yok.
Örneğin bir uçak kazası haberi aldığımızı varsayalım: Ölen kişi sayısı çok yüksekse üzülürüz, kaza hangi uçakla oldu diye sorarız, eğer Türkiye dışındaysa biraz ferahlarız, içinde türk var mıydı deriz, eğer yoksa, üzülürüz elbette içimiz cız eder, ama geçer. Eğer uçağın içinde bir türk varsa, biraz daha fazla üzülürüz, radyo ve televizyonlar o kişinin hayatını verir, ve biz de olayın içine daha çok çekiliriz. Uçak türkiyedeki bir havayolları şirketine aitse ve türkiyede düşmüşse, günlerce yasını tutarız, eğer uçağın içinde bir tanıdığımız varsa, ağlarız, eğer bu tanıdık bizim çok yakınımızsa, uzun süre kendimize gelemeyiz.
İşte yoga size bu dualiteyi aşmanız için şöyle söyler, bağımlı olmayın, herşeye aynı ve eşit gözle bakın.
"Hikmet sahipleri öğrenme ve alçakgönülülüğe sahip bir Brahmin'e, bir ineğe, bir file, ve hatta bir köpeğe ve bir kast dışı olana aynı gözle bakarlar." (Bölüm 5, vecize 18)
"Bilgi ve (Özben'in) bilgeliğiyle tatmin olmuş; duyularına hakim olmuş; bir parça toprağa, bir parça taşa ve altına aynı gözle bakan Yoginin uyum içinde olduğu söylenir. İyi kalpli olanlara, arkadaşlara, düşmanlara, kayıtsızlara, nötrlere, nefret dolulara, akrabalara, adil olanlara ve olmayanlara karşı aynı gözle bakan, herşeyi aşar." (6. Bölüm, vecize 8-9)
Şimdi yukarıda ayrı ayrı verdiğim fikirleri toparlamaya başlayalım:
Nötr kalmak demek, omuz silkmek, donuk gözlerle olaylara kayıtsız kalmak ya da egoist olmak demek değildir. Nötr kalmak demek, kişinin her ne olursa olsun, kendi dengesinin bozulmasına izin vermemesi demektir.
"Dünyayı alt üst etmeyen, dünyanın da onu alt üst edemediği kişiyi, ve neşe, kıskançlık, korku ve endişeden kurtulmuş olan kişiyi de çok severim." (B.Gita bölüm 12, vecize 15)
Kişi eğer bu duruma ulaşabilirse, herşeye aynı gözle bakabilecek ve çekirdek aileyi genişleterek, aslında büyük bir "dünya ailesi" içinde bulunduğunu idrak edebilecektir. Bu çekirdek aileyi reddetmek demek değildir, elbette çekirdek ailesi hala onun ailesidir ama "diğerleri" de artık onun ailesi haline gelmiştir. Bu diğerlerinin, iyi kalpli,arkadaş,düşman, kayıtsız vs olması artık fark etmeyecektir. Çünkü kişi artık her yerde ve her şeyde aynı ruhsal Öz varlığı görebilmektedir. Böylece kişi dünya gezegeninde, tıpkı kraliyet topraklarında korkmadan ve hiç bir şey ya da kimseden çekinmeden gezebilen kralın oğlu gibi olabilecektir, çünkü biz büyük bir aileyiz. Bir aile kurmayarak kendisini yoganın kitlelere ifade edilmesine adayan Paramahansa Yogananda ünlü kitabı "bir yoginin otobiyografisi"ni şu sözlerle bitirir, "Tanrım sana teşekkür ederim, sen bu keşişe çok büyük bir aile verdin."
Bu, nötr kalmak ya da bir diğer deyimle "bağımlı olmamak"tan kast ettiğimdir.
Nötr kalmak zordur. Neden zor peki? Bu aslında egoist olduğumuz için zor! Bakın, düşünülenin tam tersini söylüyorum. Biz "benim" dediğimiz şeyleri o kadar sahipleniriz ki, "benim" olmaması diye bir duruma o kadar tahammülsüzüzdür ki... Sevdiğimizi iddia ettiğimiz kişilerin elini sıkmak isteriz ama elini o kadar sıkarız ki eli kırılır. Onun eli kırılır bizim de canımız sıkılır, böylece hem biz dünyayı alt üst etmiş oluruz hem de dünya bizi. Aynı şekilde "benim olayan" şeylere ve kişilere de benzer tepkileri veririz. Böylece kişi yine "birlik"ten uzaklaşır.
Swami Satchitananda, sevgi için şöyle söyler: "Dışarıya bağlı olarak hissettiğiniz mutluluk, ödünç alınmış bir mutluluktur." Gelir ve geçer...
Sevgiler
*) Ersin Saran ile yollarımız yaz gündönümü 2003 itibariyle ayrılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder