29 Aralık 2007

Çaba ve Teslimiyet

“iş hayatımda son dönemde yaşadığım gerginlikler, öfke, üzüntü ne derseniz deyin, bu aralar fazla dunyaya kaptırdım sanırım. yogayı aksatır, analiz yapmaz ve de çabuk öfkelenir oldum örnegin. Hem paylaşmak istedim hem de sormak, siz de bu çalışmalara başladığınız dönemde bu tür gelgitler yaşayıp kendinizi kaybediyor muydunuz? Nasıl tamamen kontrolü ele aldınız? Ben de o daha huzurlu ve uyumlu hissettigim döneme dönmeye çalışıyorum ama bu korkunç iş yoğunluğu, ilişkiler vs. içinde hakikaten güç oluyor.”


Merhaba.

Sorduğun soru aslında hepimiz icin geçerli, hepimiz elbette bu tip gel-gitler yaşıyoruz gerek iş hayatımızda gerekse özel hayatımızda. Bu o kadar doğal ki. İnsan olmanın bir parçası aslında - yani ben yoga yapıyorum çok öğrendim artık hic gelgit yaşamıyorum diyen kişiyi biraz sorgulamak lazım. Çünkü bu tip gelgitler yaşamamak için kişinin kendisinin gerçekten ne olduğunu bilmesi lazım, yani şu samadhi olarak, nirvana olarak, kendini bilmek, içsel farkındalık, aydınlanma vs gibi isimlerle adlandırılan, kişinin uyanışı yaşaması lazım. Ancak böylece kişi, hayatta bir şeylere tutunmayı bırakıp, gerçekten hayatla birlikte akmayı öğrenebilecektir, öbür türlü sadece elde ettiklerimizi elimizde tutmaya çabalarız, çabaladıkça da hayatı, o an yaşamamız gereken şeyleri kaçırırız.

Dikkat edilmesi gereken önemli nokta aslında hayatta geriye dönük pişmanlıkların, "keşke"lerin olmamasıdır. Eğer bir efor sarf edilecekse, efor buna yönelik olmalı ve pişmanlık duymamak için kişi elinden geleni yapmalıdır. Işle ilgili yapılması gerekenleri yapmak, sevdiklerine söylemek istediklerini ötelemeden söylemek, hissettiğin gibi davranmak ve konuşmak, böylece bastırmamak, seni "keşke"lerden koruyacak ve gerçekten doğal olmanı, gercekten çocuk gibi saf ve temiz olmanı sağlayacaktır. Böylece eforun karşılığını alsan da almasan da, "ben elimden geleni yaptım, daha fazla yapabileceğim bir sey yoktu. Demek ki gerçekten böyle olması gerekiyormuş" diyebilirsin. Yoksa her zaman "eğer şöyle yapsaydım", "eğer şunu deseydim" döngüleri içine sıkışır, sonunda bunaldiğında da olayı unutmayı boylece bastırmayı tercih edersin.

Kişi elinden geleni yaptığında ise, daha sonra kişiyi rahatlatacak olan ikinci adım, teslimiyettir. Yani "ben elimden geleni yaptim, bundan sonra artık olması evrensel olarak doğruysa, zaten olur. Eğer olmuyorsa, ben bunu da aynı olgunlukla kabul ediyorum" demektir. Bu tip bir teslimiyet pasif bir teslimiyet değildir, çünkü teslimiyet öncesi kişinin o şey için çabalamasını gerektirir. Kişi elinden geleni yaparve daha sonra sonucu peşinde koşmayı bırakır. Bu aynı zamanda karma yoga'nın bir boyutu olarak da düşünülebilir.

Teslimiyette kişinin başarılı olması için, kişinin gerçekten evrene ve evrensel düzene güven duyması gerklidir. Eğer biz gerçekten olan herşeyin kendi iyiliğimiz için olduğuna gönülden inanıyorsak, evrende varolan tek şeyin sevgi olduğunu biliyorsak ve bizi şu an üzer görünen şeylerin gelip geçiciliğini ve olan herşeyin sonuçta bizim almamız gereken değer ifade ettiğini ta içimizde bir yerlde hissediyorsak, bu durumda efor sarfettiğimiz şeyin sonucunun istediğimiz gibi olup olmamasından etkilenmeyiz. Böylece her zaman sportmence, hayatla centilmenlik anlaşması yaparak yaşamaya başlarız. "Ben olanı olduğu gibi kabul ediyorum" diyebiliriz, üstümüze şahsen almadan, hiç bir şeyi kişiselleştirmeden, ego yapmadan..

Dalai Lama kitaplarından birinde, bir Tibet atasözünden bahseder. "Yapabileceğin bir şey varsa yap, ama yapabileceğin bir şey yoksa üzülme." İşte biraz önce anlattığım tüm o paragrafları tek bir cümle içine sığdırmışlar. Elinizden geleni yapın, ama gerisi için üzülmeyin, herşey olacağına varır.

Selamlar, sevgiler,

Anu.

Hiç yorum yok: