Her yazımızda belirtiyoruz, yoga birlik demektir ve bu birliğe ulaşmanın yolu, kişinin uyum içinde olması ile mümkün olur diyoruz. Önce kişi kendisi ile uyum içinde olmalı, daha sonra çevresi ile, daha sonra çevre çemberi giderek genişleyerek tanıdığı ve tanımadığı herkesle, nihayet doğayla ve evrenle... Peki bu uyum ne demektir? Uyumdan kastımız dengedir. Kişinin dengeliliği her planda sağlaması ruhsal gelişim açısından önemlidir. Yani örneğin zihinsel dengelilik varken, bedensel dengesizlik olması önümüzde bir süre sonra gelişimimiz açısından engel teşkil edecektir.
Anlaşılır olması için bir kaç örnek verelim... Örneğin, yoga dendiğinde özellikle batıda ilk akla gelen raja yoga (kral yogası) dahilinde geçen yogasana’lar yani yoga duruşlarıdır. Şimdi bu yoga duruşlarını düzenli olarak uygulayan kişi, öncelikle fizik bedeni ile dengeli hale gelecektir, çünkü bu duruşlar omurgayı ve böylelikle sinir sistemini kuvvetlendirmekte, kasları, ve solunumu açmakta, hatta aklın sakinleşmesi üzerinde bile etkili olmaktadır. Yapılan Pranayama – prana’nın nefes ile kontrolü çalışmalarında yine solunum kuvvetlendirilmekte, kişinin aklı sakinleşmekte, düşünceleri yavaşlamaktadır. Yapılan konsantrasyon ve meditasyon çalışmalarının ise direkt olarak akıl ve zihin üzerinde sakinleştirici etkisi vardır. Yapılan her uygulamanın nihai amacı zihni ve aklı sakinleştirmek olsa da, bütünsel uyumun yakalanabilmesi için, tüm bu adımların düzenli olarak yoga heveslileri tarafından uygulanması istenir. Böylece kişi bedeni, nefesi, aklı ve zihni üzerinde uyum ve dengeyi sağlayacaktır.
Kişinin kendisi ile uyumlu olmadığı sürece, çevresi ile uyumlu olması imkansızdır. Örneğin fiil yogasını (karma yogayı) ele alalım. Fiil yogası yapan bir kişi de yine bu dengelilik arayışı içinde olmalıdır, çünkü fiil yogasının temeli, çok kısa olarak anlatırsak “karşılıksız olarak vermek” prensibi üzerine dayalıdır. Yani siz yapılan kademesel çalışmalarla öyle bir hale geleceksiniz ki, bir süre sonra gerçekten hiç bir şey beklemeden ya da aklınızdan karşılığında bir şeyi almak bile geçmeden, sadece verir olacaksınız. Bu kolay görünmekle birlikte aslında çok zor bir çalışmadır ve ancak kişi kendisi ile uyum içerisinde ise mümkündür. Yani kişi kendisine gülümsemeyi tam ve kesin olarak başarmalı, kendisine karşı hiç bir öfke duymamalı ve çevre ne derse desin, kendisinin ne olduğundan emin olmalıdır. Eğer kişi bu şartları yerine getirmezse, karma yoga’dan bir süre sonra vazgeçecektir, çünkü genelde karma yoga yaptığınız zaman, çevreniz size aptal gözüyle bakmakta ve özellikle başlangıçta sizden istifade etmeye çalışmaktadır. İşin komik tarafı karma yoga yapan sizin ses çıkarmadığınızı gördüklerinde, bu kişilerin sizi aptal yerine koyduklarına gerçekten inanmalarıdır! Halbuki aslında siz sadece bir karma yogi olarak, olan herşeyi çocuğunun yaptığı yaramazlıklara gülüp geçen ve hoşgörü gösteren bir ebeveyn tavrıyla izlersiniz. Şimdi eğer siz kendinizin ne olduğunu ya da neden bu şekilde davrandığınızı bilmediğiniz ya da sürekli hatırlamadığınız durumda, olacak olan şudur; bir süre sonra çevrenizin dediklerine inanmaya başlarsınız! Böylece ya gerçekten aptal olduğunuza inanırsınız ya da karma yoga’dan vazgeçerek eski alışkın olduğunuz davranış kalıplarına geri dönersiniz! Böylece dikkat ederseniz, çevre ile uyumu anlatırken yine kişinin kendisi ile olan uyumuna döndük. Sri Krişna da Arcuna’ya “Sürekli olarak Yoga'da bulunarak, bağımlılığı terk ederek ve başarı ve başarısızlıkta dengede durarak fiilde bulun! Akıldaki dengeliliğe yoga denir.” (Bhagavat Gita 2. Bölüm 48. vecize) demektedir. Elbette Sri Krişna’nın bu sözünü yerine getirebilmesi, öncelikle kişinin kendi değerine inanması ve metinlerle uyumlu olarak seçtiği yolda yürümesi ile mümkün olacaktır.
İşte bu ve benzeri uygulamalar ile kendisi ve çevresi ile uyumlu hale gelmeyi öğrenmiş bir kişi, kademesel olarak çemberi genişleterek tüm evren ile uyumlu bir hale gelmeyi öğrenecek ve kendi titreşimini, tıpkı bir radyo kanalının frekansını ayarlar gibi, evrensel titreşime açık hale getirecektir. Bu noktadan sonra, uygulama yapmanın gerekli bile olmadığından bahsedilir, çünkü artık kişi kendisini bilmekte ve hep bu şuur seviyesinde kalmaktadır. Ancak bu noktaya ulaşan dünyada çok az sayıda yogi olduğunu belirtmekte fayda var...
Hangi uygulamalar seçilmelidir?
Peki bu dengeliliğin sağlanması için seçilen uygulamanın önem derecesi nedir? Burada, Yoga’nın bir sistem haline gelmesinde önemli rol oynayan Patanajali’ye kulak verebiliriz: Yoga Sutra’larında “Uygulama ve metodlar bilinç geçişinin gerçek sebepleri değildir; onlar bir çiftçinin ekim için tarlasını hazırlaması gibi engellerin kaldırılmasına yardımcı olurlar.” (Patanjali’nin Yoga Sutra’ları 4. Kitap, 3. vecize) demektedir. Gerçekten de yoga adı altında yapılan her tür uygulama, bilinmelidir ki, sadece yöntemdir ve deneyim ancak seçilen tekniğin bittiği yerde gelmektedir.
Bu nedenle, yapılan her tür çalışmayı aslında bu uyuma ulaşmada bir çaba olarak değerlendirmek ve çabasızlık haline gelişin de “yoga”ya ulaşmada en önemli hal olduğunu söyleyebiliriz. Seçilen yöntem ya da tekniğin doğruluğu kişiden kişiye değişiklik gösterir, her zaman söylüyorum burada da yinelemek istiyorum, birisi için nektar olan, diğeri için zehir etkisi gösterebilir. Tamas hakimiyetinde olan (uyuşukluk ve atalet içindeki) bir kişi için meditasyon yapmak “oturur halde uyumayı öğrenmek” anlamına gelirken, sattva değeri yüksek olan (iyilik, doğruluk ve ruhsallık değeri yüksek) bir kişide meditasyon yapmak “kendini bilmek” anlamına gelebilir. Bu durumda herkesin doğasına uygun, kişiye ve bulunduğu şartlara uygun bir program hazırlamak önemlidir. Aksine, herkese tek bir şablon önermek ve herkesi bu şablona oturtmaya çalışmaksa, bir terzinin önce bir şapka yapıp daha sonra gelen müşterilerinin kafalarını bu şapkaya oturtmak için yontmak istemesine benzer. Patanjali, “Dünyadaki insan sayısı kadar yoga çeşidi vardır” demektedir. Herkes kendi dengeliliği ve huzuru için gerekli çalışmaların neler olduğunu yolda yürüdükçe deneme yanılma yoluyla, kitaplar yardımıyla, varsa guru’sunun tavsiyeleriyle keşfedip kendi yolunu oluşturmalıdır.
Bu, herkesin kendisine olan sorumluluğudur... ve bu sorumluluk delege edilemez.
Sevgiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder