29 Aralık 2007

hinduizm ve yoga

Merhaba,

Hinduzim Türkiye grubundan gelen mesajlardaki Hinduizm ve yoganın ilişkisine gelince, benim de söylemek istediğim bir iki şey var elbette*.

Yoga’nın özvatanı Hindistan’dır ve bu ülkede bulunan din 80%’lerin üstünde bir çoğunlukla Hinduizmdir. Hinduizm’in ana vatanı olan bu ülkede, yoga bulunan bazı görüşlere göre 6 bazı görüşlere göre 5 felsefi ekolden biridir, ve elbette aynı vatanda doğmuş olmasından kaynaklandığı için hinduizm ve yoga iç içe geçmiştir. Ancak, hinduizm-türkiye grubundan yazan arkadaşımızın da bahsettiği gibi, yoga yapılması için kişinin Hindu olması şartı aranmamaktadır, çünkü bahsetmiş olduğu Sanatana Dharma kelime anlamı ile ”Evrensel Doğa Yasası” demektir ve Sanatana Dharma, hiç bir din, ırk ve dil farkı aramamakta ve herkesi kardeş kabul etmektedir. Yoga’nın temelinde Vedanta olan (yani Veda’ların Sonu kabul edilen) Upanişadlarda Mokşa, Yoga’yı bir sistem haline getiren Patanjali’nin Kaivalya olarak bahsettiği Nihai Özgürleşme yatmaktadır, ve yoga felsefesi ile ilgilenen bir kişinin nihai amacı bu özgürleşmeyi sağlamaktır. Ancak, yoga yapabilmek için Hindu olunmasına gerek yoktur, bu gerçek Srimad Bhagavatam’da da dile getirilmekte, bırakın din değiştirmeyi, eğer Hindu iseniz ve ”x” tanrıya inanıyorsanız, bu tanrıyı bile bir başka ”y” tanrı ile değiştirmemeniz gerektiğinin altı çizilmektedir. Gerçek bir gurunun da yapması gereken, sizi bulunduğunuz noktadan Mokşa’ya ulaştırma yolunun göstermek olmalıdır, yoksa gerçek bir guru kendi Hindu olduğu için öğrencisininin Hindu olmasını dayatmamaktadır. Özgürleşme için her yoga okulu kendi içinde farklı metodlar önermektedir; hinduzim-türkiye grubundan arkadaşımızın da yazılarını okuduğunu söylediği Swami Vivekananda ”Bir çok yol vardır, ama amaç aynıdır” demektedir. (Ne tesadüf ki, ben de Hindistan’da Swami Vivekananda’nın izinden giden bir okulda idim.). Bu durumda, hangi dinsel yoldan yürüdüğünüzün önemi yoktur, hatta ve hatta bir tanrı inancınızın ya da dininizin olmasının bile gereği yoktur... Bu nedenle ateist olanlar bile yoga yapabilmektedir. Herhangi bir dayatma olmaması, yoganın en güçlü yanıdır ve 5000 yıldan uzun bir süredir varlığını sürdürebilmesinin altında yatan en önemli sebeplerden biridir, kişi Müslüman olabilir ve yoga yapabilir, Hindu olabilir ve yoga yapabilir ya da ateist olabilri ve yine yoga yapabilir.... Kişide bir dualite (Tanrı ve ona inanan kul) inancı da olmayabilir, bu ekol de Şankaracharya’nın öncülüğünü yaptığı Advaita Vedanta olarak adlandırılır, bu aynı zamanda, Upanişad’larda dört büyük özet söz olarak geçen Tat tvam asi (Sen O’sun), Aham brahma asi (Ben Brahma’yım) - (Brahma yaratıcının, bazı ekollere göre de Brahman yani Mutlak’ın ismidir), Prajnanam Brahma (Nihai gerçek Brahma’dır / şuurdur), Ayamatma Brahma (Özben’in genişlemiş hali Brahma’dır) sözlerine denktir.

Yoga’da meditasyon ve diğer çalışmalarda (örneğin çalışmaların başlangıcından önce ve bitiminden önce) bir çok mantra kullanmak olasıdır, ancak bir yoga heveslisi, bu mantraları bedenli üst seviyeli varlıklara ait olarak düşünmek (yani birer Tanrı olarak görüp, bu varlıklardan birini kendi İşta Devata’sı (kişisel tanrısı) olarak kabul etmek) ya da sadece bazı enerjilerin sessel formları olarak düşünmek serbestisine sahiptir. Brahma-Vişnu-Şiva üçlemesi bir yoga öğrencisine göre sadece enerjinin birer tezahürü olarak algılanabilir ve bu enerji formaları tüm evrende – ve aynı zamanda kişinin kendisinde de- mevcuttur. Örneğin, her yedi senede bir bedendeki tüm hücreler tamamen değişmektedir, ölen hücreler kişşide bulunan Şiva – yokedici enerjilerin, yeni oluşan hücreler Brahma – yaratıcı enerjilerin, varolan hücrelerin yok oluşa kadar devam edişleri de kişide bulunan Vişnu – devam ettirici enerjilerin birer tezahürü olarak düşünülebilir. Bu şekilde baktığınız zaman, fizik evrende nereye bakarsanız bakın, Brahma-Şiva ve Vişnu’yu görebilirsiniz, (hatta bunun için özel bir çalışma yapmanıza bile gerek yoktur, sadece biraz gözlem yapmak yeterlidir).

Şimdi, şunu söylemek mümkündür, kişi yoga yapmaya başladıktan sonra kendisine yakın bulduğu için dinini değiştirip Hindu olma kararını verebilir, ülkemizde dinsel özgürlük vardır ve kimse dininizi değiştirmenize bir şey demez. Ancak, Hindistan’daki hocalarımdan Dr. Nagendra’nın da bahsettiği, bir fanatik ile tek noktaya kendini kalben adamış kişi arasında olan ince çizgiyi sizinle de paylaşmak isterim: Fanatik, kendi dini/felsefi görüşüne gönülden bağlıdır, tıpkı tek noktaya odaklı gönülden bağlı kişi gibi... Ama yine de aralarında çok büyük bir fark vardır, fanatik sadece kendi görüşünün doğru olduğu konusunda ısrarcıdır ve diğer tüm görüşlerin şiddetle yanlış olduğunda ısrar ederek herkesin de kendi doğru olduğuna inandığı yolda yürümesi fikrinde dayatır, gönülden bağlı kişi ise diğer tüm görüşleri hoş görü ile dinler, herkesi inancında (ya da inançsızlığında) serbest bırakır, ama kendi inancında sabittir. Aslına bakarsanız, dünya üzerindeki dinsel tüm çatışmaların temelinde de bu fanatizmin olduğu kanısındayım – her görüş kendi görüşünün ”en doğru” olduğunu söylemese ve kendi görüşünün de tıpkı diğer görüşler gibi gerçeğe uzanan yollardan biri olduğunu kabul etse tartışacak bir konu olmazdı, ne dersiniz?

Sevgiler.

Anu

Hiç yorum yok: